Arabesk ve Türkiye’deki ‘Acı’ Dolu Hikâyesi- III

Comments (0) #Arabesk, Genel

Bugünden 2000’lere baktığımızda, akla gelen birçok nostaljik unsur yer alsa da, kuşku yok ki, 2000’ler yıllar boyunca sürece AKP iktidarının başladığı yıllardır. Çevre ve merkez kültür ayrımlarında, 1950 yıllardan sonra taşranın yeniden merkezileşmeye başladığı bu yıllar, ülkenin politikalarını neoliberalizmden otoriter neoliberalizme de çevirdiği dönem olarak değerlendirilebilir. Bu politik dönüşüm içerisinde, elbette arabeskin de yolculuğu değişecekti. Zaten arabesk neoliberal politikalarla merkez kültüre bir yolculuk halindeydi, ancak müzik değiştiğinde dans da değişecekti. Politika değiştiğinde, arabesk de değişti.

 Ahh o Kompozisyonlar 

Arabesk 2000’lerde artık ne yoz, ne de yok sayılan bir müzik türüydü. Aksine kentliler tarafından keşfedilen bir müzik türüydü. Kentli elitler 2000’lerde arabeski keşfetmiş, üzerine övgüler yağdırmaya başlamıştı. O dönemki söylemleri birçoğumuz hatırlarız. “Abi arabeskin kompozisyonları çok iyi”, “Abi klasik müzik göndermeleri var” ve dahası… 2000’lerde arabeskin keşfedilmesi, kentlilerin arabeske gönüllü olarak yöneldiği bir dönem olarak düşünülebilir.

  Nereden Nereye 

2000’lerde Müslüm Gürses ile başladı bu furya. Müslüm Gürses; bu dönemde arabesk dışında farklı popüler müzik türlerinin parçalarını seslendirmeye başladı. Teoman, Kenan Doğulu ya da Bülent Ortaçgil gibi farklı müzisyenlerin eserlerini, arabeskin geleneksel formunun oldukça dışında yorumlayan Gürses, bu dönemle birlikte merkezi kültürün bir parçası haline geldi. Ancak bu dönemin kuşku yok ki, en önemli işlerinden biri, Müslüm Gürses’in Murathan Mungan prodüktörlüğünde çıkarılan “Aşk Tesadüfleri Sever” adlı albümü ile geldi. Geleneksel arabesk formülasyonunun uzağında, alt yapıların rock ve caz formundan ilham aldığı, Gürses’in Türkçe sözlerle Leonard Cohen, David Bowie ya da Björk gibi müzisyenlerin bestelerini seslendirdiği bu albüm, arabeskin merkezde tutunma çabalarının bir örneği haline gelmiştir adeta. Arabeskçiler 90’larda Gülhane’de alt sınıfın mensuplarına konserler verirken, 2000’lere gelindiğinde ise Harbiye konserlerinde orta ve üst sınıfa performans sergiliyordu. Bu dönemle birlikte popçular da arabesk söylemeye başlamıştır. Göksel, Şevval Sam ya da Işın Karaca gibi müzisyenler bu dönemde albümlerinde eski arabesk şarkılara yer vererek, kendi müzikal perspektifleri içerisinde arabeski yeniden yorumlamıştır. Başka bir deyişle, arabesk artık kırsalın kültüründen uzaklaşmaya başlıyor ve kabuk değiştiriyordu.

 Şimdi Reklamlar 

Arabesk kabuk değiştiriyordu ancak bu sadece müzikal çalışmalarla olmadı. Birçok arabeskçi bu dönemde reklam kampanyalarında oynadı. Yani merkezdeki yeni hal ve imajlarından memnundu. Müslüm Gürses Coca Cola’nın “Brrr” adlı reklam kampanyasının ve Çaykur’un reklamlarının “aranan” yüzü oldu. Arabesk müziğin bir diğer kült ismi Orhan Gencebay ise geçtiğimiz yıllardan bu yana Rexona adlı deodorant markasının aktif reklam yüzü. Orhan Gencebay aynı zamanda 2018’den bu yana Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın danışmanlığını üstleniyor. Arabesk merkeze geldi, ve merkezde olmaktan da hayli mutlu. Ancak arabeskin merkezileşmesi, onu isyankar ve geleneksel tavırlarından uzaklaşmasına neden oldu. Şu an arabesk daha homojen bir kitleye hitap ediyor. Ancak arabesk merkeze gelirken, merkezin unsurlarıyla daha sakin bir forma büründü. İsyandan uzaklaştı, kendini ise bir meta haline getirdi.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir