İmpala: “Derdimi Anlatmaya Açım”

Comments (1) Genel, Röportajlar

İmpala, bazı çevrelere göre underground’un genç ismi, dinleyicilerine göre idol, kendine göre ise nitelik peşinde olan bir sanatçı. Kayra‘yı örnek alıyor, kendine has tarzıyla gençlerin, sokakta yaşayanların, yaşarken yaşamayanların sorunlarını anlatıyor.

Her şeyden önce Türkiye’de okuyan, sorunlarla boğuşan ve mücadelesine raple devam eden gençlerden biri. Anlatacak çok şeyi var. “Derdimi anlatmaya açım” diyor, biz de sesini duyurmaya çalışıyoruz.

Nayah’ta verdiği konser öncesi buluşuyoruz, yaklaşık 2.5 saat süren bir sohbet ve röportaj biterken aklımda beliren, “iyi ki böyle gençler var” düşüncesi. 

Keyifli okumalar.

 Klişeden başlayalım. Çalışmaların ne durumda? 

4-5 ay önce Yolculuk isimli bir albüme başladım. 5 tane parçayı da kaydettim. Tüm prodüksiyonunu ben üstlendiğim için biraz sarktı, okul da devam ediyor tabii, bu yüzden istediğim zamanda bitiremedim. Ama muhtemelen Ağustos sonu, Eylül başı gibi mix-mastering de bitecek ve hazır hale gelecek. 5 şarkı vardı normalde, Onur abi (İnal) aka. Kayra sağ olsun stüdyoma geldi, hem kendi albümünün kayıtlarını aldı hem de beraber bir şarkı yaptık. 6 parçalık bir albüm haline geldi “Yolculuk.”

 Direkt derine gireceğiz. Rap müzik icra eden kişilerin gençlik dönemlerinde rap’e neredeyse tamamen odaklandığını, hayatlarında başka hiçbir şeyle rap kadar ilgilenmediklerini görüyoruz. Az önce okuldan bahsettiğin için soruyorum; Ege Üniversitesi-Sosyoloji bölümünde okuyorsun, müzikte başarılısın, bir de geçen sene Amerika’ya gittin. Tüm bunların sana faydası-zararı ne oranda oldu? Ki zaten bizce özellikle rap yaparken eğitimi sürdürmen önemli.  

Ben şarkılarımda kayda değer şeyler yazmaya çalışıyorum. Rap müzikte zaten toplumsal sıkıntılardan, insanların yaşadığı her durumdan bahsediyorsun ve bunların hepsini iyi cümleler ile aktarmak zorundasın. Okuduğum bölüm de sosyoloji olunca besleneceğim çok fazla şey oluyor, oldu. Bakış açını genişletiyor, hocaların söylediği, normal bir kişinin  zor bulabileceği kitapları okuyorsun. Kısacası okul bana besin kaynağı oldu hep. Beni besledi. Hem düşüncelerimi etkiledi, hem hayata bakış açımı etkiledi, hem de yazdığım şarkılarda vizyonumu etkiledi. En azından temelini sağlam atmama sebep oldu.

Bunların yanında tabii ki zorlukları da vardı. Çünkü okulumu devam ettirmek zorundayım. Bölümüm müthiş zorluğu olan bir bölüm değil tabii ki. Düşünmeyi, okumayı ve araştırmayı gerektiren bir bölüm. O yüzden ben okulumu her zaman faydalanabileceğim bir alan olarak gördüm. Sadece odaklanmam gereken işlere zaman zaman konsantre olamamama sebep oldu. İkisi de 5 üzerinden 5 gidecekken 5 üzerinden 3 gitti. Ama şimdi okul bitti ve bir süre daha müziğe tamamen odaklanıp bir şeyler yapmak istiyorum. Okuldan sonra çıkacak olan albümüm de bu yüzden kritik. Attığım son kurşun sağlam olsun istiyorum. 

 Madem eğitime girdik, biliyorsun, tüm bu hengamenin içinde bir de insanın kendi kendini eğitmesi gerekiyor. Ben rap dinleyicisi olarak bunun çok daha önemli olduğunu düşünüyorum. Sen de edebiyat-sanat-müzik üçlüsünün birbirinden ayrılamayacağını çoğu kez söyledin. Yeni şarkılarında da bunu görüyoruz, özellikle edebiyat-müzik ilişkisini nasıl değerlendirirsin? 

Bu ikisinin ilişkisi hiçbir zaman azımsanamaz. Çünkü günümüzde artık popüler olan işlere baktığında öğretici herhangi bir unsur göremiyorsun. Buna sıkça rastlıyoruz bu dönemde. Bence tüm bunların da rap müzik üreticisinin hayata bakış açısıyla ilgisi var. İnsanın beslendiği şeyler ilk etapta hayat, sonrasında okuduğu şeyler, daha sonrasında da hepsini yorumlama kabiliyeti. Ben her zaman okumayı seven bir insandım. Kitaplarla aram fena değil. Türkiye’de şu an rap müzik denince, bir şeylerden beslenip bir şeylerde bahsetme telaşında olan insanlardan birisi olmaktı benim amacım. Edebiyattan tabii ki bahsedeceksın bu durumda. Hepsini birleştirdiğin zaman da insana fayda sağlamış oluyorsun. 

Ben bunu önemli görüyorum. Yaptığın bir işin herhangi bir gurüha, gruba veya kişiye fayda sağlaması benim için çok önemli. Gündelik eğlencelerden biraz daha uzaklaşıp, insanları biraz daha düşündürmeye yönelik işler benim için daha kıymetli. Zaten şu an tüketim dönemindeyiz. Tüket, tüket, tüket. Artık müzik piyasası da öyle. Kolay tüketilebilen, kolay akılda kalan, belki de 1 yıl sonra açıp dinlemeyeceğin ürünler çıkıyor piyasaya. Ben öyle olsun istemiyorum. Dinleyen bir kez daha dinlemeyebilir ama ilk dinllediğinde o insanı tutabilirsen, senin kalıcılığın daha uzun süreli olur.

O yüzden edebiyattan kopmaman gerekiyor. Senin sözcüklerle aranın iyi olması lazım. Bunu sağlayan da edebiyattır. Matematikte kötü olan bir insanın dahi edebiyat öğrenmesi konusunda önermeler var. Sen bir parçada sayfalarca şey anlatıyorsun. Boşa mermi sıkmamış olman gerekiyor. Piyasadaki üreten insanların en azından bir kısmının bu yoldan yürümesi bence değerli bir şey. 

 Bundan 10 sene önce tüm rapçiler kendini underground olarak adlandırıyordu. Son 2-3 senedir ise underground’dan tamamen çıktılar sayılır. Anaakıma dahil oldular artık. Günümüzde sosyal medya ve müzik platformları sayesinde bağımsız müzik yaparak da sesini duyurabiliyorsun, örneğin Ezhel. Ama siz hala “underground” olarak adlandırılıyorsunuz. Sence nedeni ne? 

Yeraltında kalmak gibi bir niyetimiz yok. Öyle bir bilinçte de değiliz. Sadece senin ürettiğin şarkının popülerleşmemesi bu düşünceye yol açıyor. Bu da toplumsal düzenle alakalı gibi geliyor bana. Bizde eksikler vardır illaki, imaj çalışması eksik dersin, PR yapamıyorsun dersin ama tüm bunların ötesinde Türkiye’de anlamlı şeyler değerli değil artık. İnsanlar düşünmekten kaçıyorlar. Kafayı yormak istemiyorlar. Eğlence ile ilgilenmek istiyorlar. Yaptığımız müzik bu olmadığı sürece bizi yeraltından çıkaracaklarını düşünmüyorum. 

Ama ben bizi hala keşfetmemiş insanların olduğunu biliyorum. En azından bizim amacımız da o insanlara ulaşmaya çalışmak olacak. Onlara da dokunabilmek istiyoruz. Çok net bir şey var, bizim yaptığımız müzik herkesin ilgisini çekebilecek bir müzik değil. Bu çok net. Ve hep de böyle kalmasını istiyoruz. Gelecekte ne olur bilemeyiz, herkes popüler olmak ister. Ama bunu olabildiğince sağlıklı bir şekilde yapabilmek önemli. Niteliğini kaybettiğin zaman elde ettiğin popülerlik o kadar da iyi olmayacak. Biliyorum. O yüzden biz çizgimizi koruyup, anlattığımız şeyler yontmadan bir şekilde bir şeyleri anlatma ihtiyacı hep duyduk, duyacağız. Belki 10 bin olur, belki 1 milyon olur, bilemeyiz. 

 Bu satıra kadar ince ince bahsettiğimiz tüm konular trap-rap sound ve içerik farkları aslında. Teknik bir soru sormak istiyorum, sen trap sound kullanmayı düşünüyor musun? 

Trap sound Türkiye’ye yeni gelmedi. İnsanlar bu altyapıyı yeni fark etti. Bazı şeyler bazı dönemlerde çok fazla sükse yapıyor. Bu normal bir şey. Dünyanın her yerinde böyle. Türkiye’de bunun patlamış olması bence rap müzikle alakalı. Türkiye’de rap, traple birlikte popülerleşmedi. Türkiye’de bu tarzın şu anda popüler olması zaten popüler olan kişilerin sound değiştirmesi üzerinde oldu. Bunu kullanmak kötü bir şey değil. Aynı şekilde bunu kullanırken de aptal saptal sözler yazacaksın diye de bir şey yok. O altyapının üzerinde canavar gibi sözler yazabilirsin. 

Ben şunun karşısındayım. Bazen insanlar tutulan bir şeyin peşinden gitmek istiyor. Bazen de değişime ayak uydurmak istiyordur. Benim yapacağım 9 şarkıdan 8’i daha “oldschool” tarzda olur. Bir tanesine en azından yeni tarzda söz yazdığım oldu ama aynı zamanda kısa cümleler yazmaktan da kaçındım. O yüzden seçtiğin altyapı ne olursa olsun yazdıkların hala aynı çizgide olmalı. Benim için önemli olan bu. Yeni tarz sound ile iyi sözleri birleştirebilirsin. İşte bu iyi anlamda bir kurnazlıktır. Bakınız:. Şehinşah-Karma

 İzmir için Türkçe Rap’in merkezlerinden diyebiliriz. Birçok rapçi İzmir’de müzik yapmaya başladı. Ama çoğunun İstanbul’a geldikten sonra müziğini dinletmeyi başardığını gördük. Sen de İzmir’desin, bu senin için handikap mı? 

Bence İzmir’den çıkan insanların şehrini iyi sahiplenmemeleri problem. İstanbul’da her dönemde kenetlenmiş bir kitle vardı. İzmir’de de vardı bir ara ama İstanbul, her zaman İstanbul’du. Müziğimizi popülerleştiren de İzmir değildi. Son zamanlarda tam tersi, bunun kırıldığını düşünüyorum. İzmir’den çıkan ve popülerleşen çok sayıda rapçi var artık. 

Şu da kesin; İzmir’den çıkan insanlar bir şekilde “Ben İzmir’im” kafasından kaçıyorlar. Biraz daha sahiplenilirse daha iyi işler çıkabilir. İstanbul’da “birleşim” çok daha fazla. Açıkçası bana İzmir’deki insanlar ortamın üzerine düşmedi gibi geliyor.  

 İzmir’de yaşayan, okurken sanat yapmaya çalışan bir gençsin. Gençler arasında bir umutsuzluk, sanata veya herhangi bir uğraşa karşı bir “istememe” durumu var. Nasıl değerlendirirsin? 

24 yaşında bir gencim. Ben, şöyle bir şey görüyorum. Bizden sonra gelen jenerasyon bence çabuk pes ediyor. Zorluğu tam anlamıyla bilmiyorlar. Ben kendi hayatımı düşünüyorum; hayatım boyunca çalıştım. Telefonumu, bilgisayarımı kendim aldım. Kiramı ödemeye çalışıyorum. Tüm bunları genellemek belki doğru değil ama rap camiası içinde bu şekilde uğraştıktan sonra devam edenlere çok az rastladım. Biraz daha sorumluluktan kaçan bir güruh var. Şimdi sen böyle düşünen bir gruptan ne kadar nitelik bekleyebilirsin ki? Abi stüdyo bulamıyorum. Birkaç kayıt aldım ama olmadı.” diyen o kadar çok kişi var ki. Denemiyorlar yani. Ya da denemekten korkuyorlar. Saldırman gerekiyor. Kurtlar sofrasındayız. Okulunu bitirdikten sonra nelerle karşılaşacağını hiçbir zaman kestiremezsin ki. Anlayabilmiş olmak lazım. Hevesin belki birçok kez kursağında kalacak ama çabalayacaksın. Yoğrulman gerekiyor. Bunları küçük yaşlarda yaşayan kariyerinde niteliği zaten yakalalıyor.

Teknolojiyle daha haşır neşir olan, Youtuber’ları örnek alan gençlere bakalım. Bir şeylerin kolay elde edilebileceğinin fark edildiği bir dönemdeyiz. Çocuklar onları görüyor ve örnek alıyor. E tabii biz de sokaklarda büyümedik, annemiz ya da ailemiz bize “gidin” demedi ama herkesin yaşadığı belli zorluklar vardı. Kimin ne savaşlar verdiğini bilemezsin. 

 Hip-hop’ta “nitelik” sorunundan söz ediyor çoğu rapçi.  Sen de “Geceler Uzar Gider” parçanda değinmiştin. Az önce bahsettiklerinle bir alakası var mı sence tüm bu olanların? 

Kesinlikle nitelik sorunumuz var. Artık “kült” olabilecek bir şarkı yok. Şu an teknik anlamda çok kaliteli şarkılar var, inanılmaz soundlar var, muhteşem klipler var, 100 binler harcanmış, sponsorlar alınmış, düetler yapılmış, büyük stüdyolar falan, milyonlar izleniyor. Ama birilerinin ilgisini çekerken bize de niteliksiz geliyor. Tabii ki seveni vardır ama ben çok sıcak bakmıyorum içi boş işlere. Sevmiyorum yani.

Şimdi bakalım. Yaşadığın dünya iyi bir yer mi? Değil. Yaşadığımız Türkiye iyi bir Türkiye mi? Değil. Çevrene bakıyorsun, insanlar mutsuz. Mutlu olanlar insanlar da var ama şu anki mutsuzluk parayla doğru orantılı. Öyle görülüyor. Ben birtakım şeylerden rahatsızken, hayat görüşü olarak bazı şeyler daha fazla şeyler dikkatimi çekiyorken gidip de başka şeylerden bahsedemem. Yapamıyorum. Yapan insanlara saygı duyuyorum ama benim düşünce yapımda olmadığı için tüketmiyorum. Müzik faşistliğine karşıyım, “bunu yapmayın” da demiyorum. “Düzeltin lütfen” diyebiliyorum. 

 Şu an bir trap-rap kavgası var ama zaten hip-hop dünyasında bu tarz tartışmalar hep vardı. Bu unutuluyor. 10 sene önce de Sagopa Kajmer’e “bu rap değil” deniyordu. 90’larda Amerika’da kavgalar çıktı. Sence bugün bu tartışmanın daha çok büyümesindeki etken ne? 

Değişen hiçbir şey yok. İnsanın doğasında var bir kere. Bir taraf beğenilirken diğer taraf beğenilmeyecek. Bu keşke sadece rap müzikte olsaydı. Edebiyata da bakıyorsun, biri saf şiir, biri toplumsal şiir diyor. Bu her yerde var. Matematikte de var, felsefede de var. Evrensel bir kere. Her yerde olabilecek bir şey. Bunu tartışmak yerine, “Sen bu kültüre ne kattın?” sorusunun cevabını verebilmeli insan. Her birbirine karşı çıkan fikir, topluma bir şey kazandırır. Ama rap camiasına bakarsan, biri birine laf atıyor ama kimseye bir şey katmıyor. Yapıcı olmak gerekiyor. Sen birinin yaptığı işi sevmezsin ama daha iyi bir iş yapmaya çalışırsın. 

 Diss ve dissler konusuna girelim. Ben yazımda da bahsetmiştim, evet, ortada üretimi artıracak bir durum var ama şarkılar bir şey anlatmıyor. Neden karşıdakinin kötü olduğunu anlayamıyoruz.  

Birbirini tanımayan iki insan dissleştiği zaman ortaya iyi bir şey çıkmıyor.  Çünkü disste bahsedeceğin şeyler özel olmalı. Çirkinleşmen lazım. 

 Uluslararası rap’e de geçiş yapabiliriz. The Game’den etkilendiğini söylemişsin önceki röportajlarında.  

The Game‘i bana eski bir arkadaşım dinletti ilk kez. California Vocation’dı ismi. Xzibit ile birlikte söylüyorlardı ve hala melodisini duyunca tüylerim diken diken olur. İlk dinlediğim rap şarkısı oydu yanlış hatırlamıyorsam. Yabancı müzik daha çok dinliyorum ve o şarkı da bunu sağlayan faktörlerden biridir. Şu an da J. Cole‘u çok seviyorum, Armyn, Arcitect, Schoolboy Q, Wu Tang‘e hiç girmiyorum. Oldschool dinlemeyi seviyorum. Yeni parçalar keşfetmeyi seviyorum. 

 İmpala’nın sevdiği 5 kitap 

George Rritzer- Toplumun Mcdonaldlaştırılması
Yusuf Noah Harrari – Homo Sapiens
Dostosyevski – Yeraltından Notlar
Ivan Gonçarov-Oblomov
Emile Zola-Kim Nasıl Ölüyor

 İmpala’nın en sevdiği 5 film 

1-Interstellar
2-Memento
3-Trans
4-Utopia (Dizi)
5-12 Kızgın Adam

One Response to İmpala: “Derdimi Anlatmaya Açım”

  1. Bilal dedi ki:

    Sizin elinize , Özgür abimizin diline sağlık bir an önce albümü bekliyoruz kraldan 👑

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir