Üçüncü Yeniler, Nekropsi ve Gelecek

Comments (0) Bizim Sahneler, Genel, Serbest Bölge

Geçtiğimiz haftalarda Nekropsi “Sekizler” adında yeni bir single çıkardı. Nekropsi’yi çok özlemişim. Daha ilk notasından buram buram kalite kokan süper bir şarkı çıkarmışlar. Sekizler’i dinlediğimde, kökeni 90’lara giden 2000’lerin ortasında kanımca zirve yapan, alternatif sahne işlerini ne kadar özlediğimi fark ettim. Sonrasında o dönemin tüm klasiklerini arka arkaya dinlemeye başladım. Şarkıları dinlerken ise, “benim alternatif sahneden beklediğim bu işler be abi” Dolayısıyla bu yazı olabildiğince objektif -içi boş bir kavramdır- olmaya çalışırken, bir yandan da bir o kadar objektif bir bakış açısından uzak kalarak -2000’ler alternatif sahnesinin daha ‘iyi’ işler ortaya koyduğunu düşünen bir öznelliğe dem vurarak- yazılmaya çalışıldı.

Üçüncü Yeniler ya da “Üçüncü Garipler”

Üçüncü Yeniler adlandırması şaşırtıcı bir şekilde ortaya çıktı. Bazı rivayetler adlandırmayı bir Spotify listesinin adı üzerinden ele alırken, bazı rivayetler ise yine bazı müzik yazarlarının verdiği bir adlandırma olarak görüyor. Dolayısıyla adlandırmanın neleri ifade ettiği anlamak biraz daha rasyonel olsa gerek.

Daha çok edebi bir tınlaması olan “yeniler” sıfatı, Üçüncü Yenilerle birlikte multidisipliner bir nitelik kazandı. Dolayısıyla Üçüncü Yeniler, edebiyat ve müziğin bir kesişim noktası olarak karşımıza çıktı -ki Üçüncü Yeniler’in müzik- edebiyat ilişkilendirmesi ortalama üstü de olsa, iyi olduğunu düşünüyorum.

Üçüncü Yeniler adlandırması hiç kuşkusuz edebi bir göndermeye sahip. Dolayısıyla, konunun edebiyatla ilişkisi biraz daha sık dokuyarak, ele almak gerekebilir. Dergide konu üzerine tartıştığımızda, Üçüncü Yeniler’in her şeyden önce “Garipler” – aynı zamanda Birinci Yeniler olarak da adlandırılıyor- akımına daha yakın bir noktada durduğuna hem fikir olduk.

Şöyle ki; Garipler akımının, ortaya çıkardığı edebi metinlerin, “İkinci Yeniler”e göre daha anlaşılır bir dile sahip ve genellikle gündelik hayatın merkezde yer aldığı konulardan ortaya çıktığını söylemek mümkün.

“İkinci Yeniler”e gelindiğinde ise, “Garipler”e kıyasla ortaya çıkan metinlerde, kelimelerle daha çok oynandığı belirtilebilir. İmgesel anlatım, bu metinlerde çok baskın bir noktada yer alır (Bkz: Yerçekimli Karanfil). Pek de alışılmadık ya da olmayan sıfatlar ve kelimeler kullanırlar (Bkz: Ece Ayhan şiirleri) Dolayısıyla “İkinci Yeniler”i anlamak ya da anlamlandırmak, “Garipler”e kıyasla görece de olsa daha ‘zor’dur.

Bu girizgah içerisinde, Üçüncü Yeniler edebiyat üzerinden ele alındığında, “Garipler” akımına daha yatkın olduğunu söylemek çok daha mümkündür. Şarkı sözlerine ya da grup adlarına bakıldığında, konuların genellikle Beyaz Türk’ün bohem gündelik hayatından öteye gitmediği görülebilir. Fakat Üçüncü Yenilerdeki vurgu pek muhtemel, grup isimlerindeki artık geçmişte kalan bir ‘moda’ olan Turgut Uyar göndermeleri olsa gerek.

Dolayısıyla Üçüncü Yeniler’i, “Garipler”in bir tür multidisipliner devamı olarak okumak, ortaya çıkan işlerin niteliği açısından da sağlıklı bir sonuç tanımlama olacaktır.

Peki bu edebiyat birleştirmesi nasıl ortaya çıktı?

Bir. Gezi önemli bir milat. Gezi’nin üretici gücü en çok kelimeler ve metinlerdeki ironiyle ortaya çıkmıştı çünkü Gezi parkı metropolde yaşayan seküler orta sınıfın protestolarıydı. Bu sınıfın en temel özelliği ülkedeki entelektüel üretici güce ‘sahip’ olmasıydı. Bkz Konda Gezi Araştırması.

Gezi protestolarının bir diğer önemli özelliği ise iktidar aygıtlarına karşı, şiddetten uzak bir yaklaşıma sahip olmasıydı. Bunun en önemli ayağı ise kelimelerle ortaya çıkmıştı. Duvar yazıları, sloganlar, sosyal medya mecralarında üretilen milyonlarca içerik ve dahası… Bu o gün sokakta olan gençlerin, üretici gücünü gösteriyordu ve o gençlerin en önemli özelliklerinden biri de metinlerdi.

İki. Bugün alternatif sahne dediğimiz kitlenin yaş aralığına bakındığımızda, 25-35 arasında gidip geldiğini görürüz. Bu kitlenin çocukluğu; kaba tabirle 90’ların medya araçlarıyla haşır neşir, genellikle batı kültürünü ya da değerlerini temele alan- ki yapılan müziklerin türlerine bakındığımızda yine Batı odaklı müzik türleri üzerinden çıktığını görürüz.- ve dijital ekosisteme fazlasıyla uyumlu bir kitle olduğunu gözlemlemek mümkündür.

Bu kitlenin temel özellikleri, aynı zamanda post-modern tüketim kültürünün nitelik ve nicelikleriyle kesişim kümesinde olduğu da açıktır. Dolayısıyla bu kitle, post-modern bir dünya içerisinde doğmuş ve büyümüştür. Dolayısıyla habituslarının bir sonucu olarak üretimlerinde post-modern etkiler olması kadar da doğal bir şey yoktur. Bugün o anlamsız, ya da garip adlarının temelinde bu etkinin olduğunu düşünüyorum. Üçüncü Yeniler’in en güçlü olduğu alan da bu; edebiyat. Ama müzik icrasında temel konunun edebiyattan çok, müzik olmasının gerekliliğinin de altını ısrarla çizmek istiyorum

Üç. 2015’te bombalar bu kadar patlamasaydı, Üçüncü Yeniler bu kadar ön planda olur muydu? Pek zannetmiyorum. Geçtiğimiz yıllarda Karga Mecmua’da yazdığım yazı, Üçüncü Yenilerin ortaya çıkma nedenlerini ele almaktaydı. Gün sonunda yazdığım metnin haklılığına sevindiğim gibi, üzülüyorum da. Bombalar ve bir müzik sahnesinin palazlanması arasında ilişki olması bana çok sarsıcı geliyor.

Üçüncü Yeniler ne kadar yeni?

Eğer bir adlandırma yeni üzerinden kuruluyorsa, yenilerin ne kadar yeni olduğunu sormamız da gerekir. Bu soruyu ise özellikle müzikal anlamda sormamız gerekir. Bu yıl içerisinde Üçüncü Yeniler üzerine yazdığım akademik bir makale nedeniyle görüşme yapma imkânı bulduğum değerli birkaç müzik yazarı da, Üçüncü Yeniler’in 60-80 arasında kullanılan müzikal formülü kullandığını belirtmişti. 60-80 arasındaki yapılan müziğin icrasındaki formül ise alaturka ve alafranga arasında şekillenmekteydi.

Bugün ortaya çıkarılan müziklerin formülünde ise 60-80’lerin modernize bir formu var. Üçüncü Yeniler, özellikle müziğin dijital formunun daha ön planda olması ve biraz da küreselleşme etkisiyle farklı müzikal türlere daha açık. Bugün yerli sahnedeki müzikal türlerin çoğulluğu da bu nedenlerle fazlasıyla ilişkili. Ancak ortaya çıkan müziğin kalitesi, şahsi görüşüm olmakla birlikte, çok da “iyi” olmadı. Yapılan işler, alternatif olsa da, daha çok pop ön adlı türlere yelken açtı.

Popüler müzik yapmak bir suç değil elbette ancak yeniler olarak adlandırılan bir grup müzisyenin, popüler olanla ilişkilenmesi bir tür tezatı da içinde barındırıyor. Sıkıntı tam da bu noktada başlıyor. Bu müzisyenleri alternatif, Üçüncü Yeniler gibi başlıklar altında değerlendirmek, ister istemez yapılan müziği de bu gözle değerlendirmeye yol açıyor, açacak da.

Ancak alternatifin, popülere dönüşümü Türkiye’de ilk defa olmuyor kuşkusuz (bkz: 90’larda satanist bir müzikal türü olarak adlandırılan rock’ın, 2000’lerde mainstreamleşmesi) . Alternatif olan, kapitalist ekonomik sistemler içerisinde kitlesel bir tüketim ürünü hale gelebilir. Bu sosyolojide (underground vs. mainstream) bol bol görülebilen bir tartışmadır.

Dolayısıyla Üçüncü Yeniler’in popülerleşmesi ‘garip’ bir durum değil. Fakat Üçüncü Yeniler’in, adlandırılmaları itibariyle, ortaya konan işlerin çok da yeni olmaması garip. Ablaları/abileri kadar da radikal –radikallik müzikte bir ihtiyaç mı peki? Benim için evet, başkaları içinse hayır- olmadıkları da bir gerçek.

Gelecek: “Bir İhtimal daha var, o da ölmek mi dersin?”

Millileşiyoruz. Çok güçlü bir şekilde millileşiyoruz. Özellikle ekonomik kriz, bunu daha da güçlendirecek kuşkusuz. Dolayısıyla Gezi ile başlayan, maalesef bombalarla büyüyen alternatif sahne, özellikle 2017’nin sonunda yavaş yavaş popülerliğini yitirmeye başlamıştı. Ancak bu sene yaşanan ekonomik kriz, ister istemez alternatif sahneyi tekrardan ön plana çıkaracak. Bu kış geçen senenin aksine, yerli sahneyi daha çok mekanlarda göreceğimiz bir yıl olacak.
Alternatif sahne için 2018-2019 için bir ihtimali daha doğuracak, o ihtimal ne olacak? Belki ölüm, belki de Üçüncü Yenilerin adlandırılmasının hakkını vermek.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir