Sıradan bir çarşambayı perşembeye bağlayan bir gece olmasını beklediğim o gece hiç de umduğum gibi bir gece olmadı, umduğumdan çok daha fazlasını bulmuştum çünkü. Ertesi gün için heyecanla Can Kazaz’dan “Sürsün Bahar tüm dijital platformlarda!” haberini beklerken tam uyumaya yeltendiğim anda bir baktım ki beklediğim haber erken gelmiş, albüm 00.00’da dijital platformlarda yayınlanmış. Sabahı bekleyemezdim tabi ve yarım saatlik yolculuk başladı.
Sürsün Bahar’ın ilk saniyeleri… Kemanın girişiyle kalp ritmimin hızlandığını fark ettim. Ardından Can Kazaz’ın huzurlu sesini duyunca bir sakinlik çöktü yavaştan. Hüznün ve sevdiğiniz birinin kaybının bu denli güzel anlatılabileceğini ummamıştım. Bu duygunun ‘“Sürsün bahar sen gelirsin diye…” şeklinde ifade edilmesi de başka bir muazzamlık boyutu.
Hüzne dair düşüncelere dalmışken Keşke Uyuyabilsem‘in girişindeki gitarı duymamla şimdiki durak neresi acaba diye düşündüm ve albümü dinlemeye başlamadan önceki yorgunluğum aklıma geldi. Şarkıyla haftalardır savaştığım şeyin “içimin bağırtısı” olduğuna karar verdim. Sonunda bulmuştum bunun ne olduğunu. Zihnin freni zaten yok 🙂 Uyumak ne mümkün!
Keşke Uyuyabilsem‘in şöyle bir önemi de var albümün ilk klibi bu şarkıya geldi. Klipte uyuyan insanların muhtemel olarak kendi sükunetlerini sağladıkları için uyuduğu düşünülebilir ama niyeyse benim aklıma ilk gelen şey “dertlerinden kaçabilen” insanlar bunlar oldu. Belki yanlış ama alımlama farkı işte 🙂 Tabii klip başlarken görmeyi beklediğim bir şey vardı: Bir Ben Kalsam beyaz kupası. Hasan Kuyucu’nun çektiği klipin başlarında Can Kazaz’ı çay bardağıyla görünce sanırım beyaz kupaya elveda denmiş diye düşündüm ama sonra ufukta o güzel kupa göründü. Bir Ben Kalsam’dan beri beyaz kupalarla tuhaf bir bağ kurmaya başlamıştım, o yüzden onu görmek beni mutlu etti.
Uyuyamıyorsak dertlenmenin zamanı geldi ve Sürekli Dert başladı. Gitar sesine eşlik eden klarnet sesi aşamadığımız dertlere dair duyguyu sonuna kadar veriyor. “Nasılsın?” sorusuna dürüstlükle “yorgunum” demenin ardından gelen yadırgama bu ara çok sık başıma gelen bir durum. O yüzden hislerime tercüman daha iyi bir şarkı olamazdı. Yorgunluğunuzun üstüne, kendinizle yaptığınız hesaplaşmada “Kim getirdi beni bu hale? / Bu halim niye?” diye sorduğunuzda bulamadığınız cevabın sıkıntısına dair Sürekli Dert.
Ardından Barış Demirel’in trompetiyle eşlik ettiği şarkı Değil mi? geliyor ve sorgulamaya devam edeceğimiz bir başka şarkının sinyali veriliyor. Bu şarkıda yaylıların kullanılmış olması şarkının güzelliğine güzellik katmış, onlar olmasaydı eksik kalırmış. (Can Kazaz’ın diğer albümlerine göre yaylı kullanımın fazla olduğu bir albüm ve iyi ki de öyle olmuş) Taşıdığımız yüklerin ağırlığına dair bir haykırış Değil mi?. Özellikle trompetin eşliği bu isyanı güzel dile getirmiş ve Can Kazaz’ın huzurlu sesi bu haykırışı sakinlikle bütünleştirmiş.
Serüven devam ederken kalabalık bir şarkı Duyar Mısın? beliriyor. Chromas Choir, şarkıya eşlik edince sorulan sorular, umulan hayaller birdenbire çoğalıyor. Albümün bu kısmına kadar yorgunluk, hüzün ve dert gibi duraklara uğradım ama umudun eksilmesine dair bir yola hiç sapmadım çünkü ışıktan medet umarken karanlıkta batsak da umut hep var.
Umudun bitmediğinin habercisi güvercin değil de Leylek olabilir mesela 🙂 Yola çıkmanın heyecanını ve huzurunu hissettiğim bir şarkı oldu Leylek. Bir bilinmeze doğru uçup gidiyor da olunabilir ama “Şimdi yola çıksam yetişir miyim leyleklere?” sorusunun cevabı da gitme serüvenine atılmadan bilinmez. Şarkıdaki gitara kardeş yan flüt sesi umut etmeye dair inancı teşvik edercesine cıvıldıyor gibi. Ormanın içinde minik bir sincapla karşılaşmış gibi mutluluk ve huzur hissediyor insan bu şarkıda.
Sincapla karşılaştıktan sonra güneş vuruyor sanki yüzüme gecenin kör karanlığında ve bir esinti hissediyorum. (Hayır odamın camı açık değil) Fark ediyorum ki Begoa Ensemble etkisi. Yaylıların gücü adına dedirten cinsten bir güzellikle Güneş ve Rüzgar başlıyor. İnsanların doğaya yıkıcı etkisinin hissedildiği şarkıda bu sefer kendimizle değil doğayla yüz yüze geliyoruz. Hürmetin kuruşla ölçüldüğü bir düzende, güneş ve rüzgarın yetebileceğinin fark edilmesinin umudunu taşıyarak başka bir durağa doğru yol alıyoruz.
Bir durak ki en çok gitmeyi istediğim… Sen Diye şarkısının yeni albümde olacağını duyduğumda hem çok mutlu olmuş hem de endişelenmiştim çünkü şarkının hali hazırdaki kaydını çok seviyordum ve değişikliğe uğrayacak olması beni korkutmuştu. Tabii sonuç, endişelenmeme gerek olmadığını gösterdi. Yollar ve Su albümünün bağlamına uymadığı için o albüme koyulmayan bu şarkı iyi ki beklemiş belki de. İnat etmenin en güzel hali olarak düşündüğüm bir şarkı Sen Diye. Geride bırakılanlar ve zamanın da değiştirmeye gücünün yetmediği duygularla boğuşurken akla düşene dair Sen Diye. Kavuşamayanların kavuşması ümidiyle son durağa yaklaşıyorum.
Yirmi Yedi ıslıkla başlıyor, sanki yarım saatlik maceramın bitişini hatırlatır gibi. Sakin başlayan şarkıda “aleve doğru yürümeyle” yükseliş yaklaşıyor ve nakaratta yolculuğun da yavaş yavaş sonuna gelmenin etkisiyle “ciğer kalmıyor”. Sonra Can Kazaz’ın tekrar sükunete bürünen sesiyle yanmaya devam ederken serüvenin sonu geliyor. Yanan tohumlar, sürsün bahar deyip filizleniyor.
Ben Sizden Kaçtım albümünden sonraki albümün daha geç geleceğini düşünmüştüm ama Sürsün Bahar iyi ki erken geldi. Can Kazaz şarkılarında genel olarak hissedilen doğa teması bu albümde daha da yoğun. Bunda özellikle yaylıların kullanımının etkisi olduğunu düşünüyorum. Hüzünlendiğinizde de mutluluk ve umut inancınızı yitirmediğiniz bir albüm Sürsün Bahar. Duyguların harmanlandığı bu şarkılar müziğin gücünü bir kez daha kanıtlıyor.
Peki bu güzel albümde kimler neler yapmış derseniz; söz, müzik ve düzenleme Can Kazaz’a; mix ve mastering Barış Büyük’e ait. Albümde Can Kazaz’a eşlik eden isimler ise Barış Demirel, Begoa Ensemble ve Chromas Choir. Albüm, ayrıca Can Kazaz’ın bir müzik şirketi etiketiyle (Universal Music) yayınlanan ilk albümü. Sürsün Bahar’ı dijital platformlarda ve müzik marketlerde bulmanız mümkün. İyi dinlemeler.