Zaman Tüneli: Peyote
Doğal halüsinasyon otu: Peyote.
Kızılderililer toplu kutlamalarda geleneksel giysilerle dans ederek gerçekleştirdikleri törenlerinde, müziğin etkisiyle ruhani güçlerle iletişime geçtiklerine inanmaktadırlar. Şarkıların bu törenlerde yeri çok önemliyken, müziğin kutsallığını kabul ederek iç benliklerinden çıkan şarkılara inanmaktadırlar. “Rüya şarkıları” veya “halüsinasyon şarkıları” olarak da bilinen şarkıların yaratılması için Peyote kaktüsünün sularının kullanılması gerekmektedir.
Belki de 20 yıldır yaşadıklarımızın hepsi halüsinasyondur… Ama her ne olursa olsun bundan zevk aldığımız aşikâr. Taksim’de Peyote müziği kavramını oluşturan, “Terasta bir şeyler içer, sonra konsere ineriz işte.” diye evdeymiş hissi yaratan yaşam alanımız… Bugünden 20 yıl önce… İmam Adnan Sokak’taki daracık Peyote’de izlediğimiz Mor ve Ötesi’ler, Replikas’lar, Baba Zula’lar… Binlerce anı var 20 yılın içinde ve üzülerek hissediyorum ki; hepsini hatırlıyor olabilmem imkansız.
Yıl 2004: Peyote’de biranın bira olduğu zamanlar: Öyle ucuza içmezdik. Ekşi Sözlük’te deli’nin yazdığı bir entry’den alıntıyla, zamanda hızlı bir yolculuk yapıyor ve 2008 yılına geçiyorum; “Arjantin biraya, 500 bin lira zam yaparak müdavimlerini üzdü.”
Yıl 2008: Barlara gitmeye, konserlerde fink atmaya çok daha önce başlamıştım ama 26 yaşımda ilk içkimi içtiğim yerdi Peyote Nevizade. Rakıyla başladığım yolculuğumu, kırmızı şarapla bitirme planımı da Peyote’de otururken yaptım geçenlerde…
Bir Hakan Orman özlemi: Beyoğlu’nun kaybettiği en önemli profillerden biriydi Hakan Abi. Terasta kapının yanındaki masasına oturur, rakısının yanında yeşil elmasını yerken arada size gülümser, çoğunlukla etrafı izlerdi… Hakan Orman, Peyote’nin müzik direktörü ve Türkiye’nin alternatif-underground müziğinin önemli isimlerinden biriydi… Bu işi ne kadar iyi yaptığını, Peyote müziği kavramını beyinlere kazıyarak öğretmişti.
Peyote’de grubum Golatkin ile çaldığım zamanları bazen unutmak istiyorum, bazen de “saçmalama, nefis günlerdi.” diyorum… Unutmak isteme sebebim; gözüme giren ışık yüzündendi sanırım. Saçmalama deme sebebim ise; gözüme giren ışık yüzünden tek bir noktaya odaklanmak zorunda kaldığım için dinleyenler arasında gördüğüm o güzel adam! Umarım bir daha karşılaşırız.
Bin tane anı var… Kadıköy’lü olmama rağmen arkadaşlarımın neredeyse hepsinin karşıda oturması, beni Taksim gecelerine sürüklüyordu. Taksim’de de nargile cafe’ye mi gideceğiz, leş diskolara mı yoksa Peyote’ye mi? Tabii ki leş diskolara.. Oralara da gidildi elbette. Genciz, her şeyi deneyeceğiz… O zaman bile anlıyorsunuz ki durmadan dans etmek kimseye göre değil. Çünkü sohbet etmek istiyorsunuz arkadaşlarınızla. Kimse sürekli dans edebilecek kadar mutlu değildir…
Günümüze gelince ise Peyote’nin eskisinden tek farkı biraz daha büyümüş olması… Hem yaşı, hem katı… İlk günlerdeki vizyonerliği, naifliği ve samimiyeti hep aynı kalacak…
“Bazı şeyleri müzikle değiştirebilirsiniz.”