Ankara gece hayatının en önemli mekânlarından biri olan Siyah Beyaz, Faruk Sade’nin öncülüğünde 30 yılı aşan geçmişiyle Ankara’da koca bir çınar gibi duruyor. 2016 yılında hayatını kaybeden Kurucu Faruk Sade’den bayrağı devir alan kızı Sera Sade ile Siyah Beyaz hakkında samimi bir röportajı, yazarlarımızdan İrem Elbir gerçekleştirdi.
34 yıldır ayakta duran bir mekan Siyah Beyaz. Hem galerisiyle hem de barıyla özellikle Ankara’nın olmak üzere Siyah Beyaz’ı kültürel miras olarak görebilir miyiz?
34 yıldır aynı yerde, aynı sahiple, aynı işi yapmaya devam etmek çok önemli. Bu bir köfteci de olabilir, bizim gibi bar ve sanat galerisi de… Ankara Siyah Beyaz açıldığından beri çok değişti, kendi sokağınızı tanıyamaz hale geldiniz, çocukluğunuzda gittiğiniz hiçbir yer artık yok. Kendinizi tanımladığınız yerler yok oldu, yok oluyor. Siyah Beyaz hep aynı yerde varolmayı sürdürdü. Ve bu maalesef bizim ülkemizde çok zor. Dünyaya baktığınızda daha çok genç olsak da Türkiye özelinde en eskiyiz.
Hem bar hem de galeri yönetimini yürütmek zor oluyordur büyük ihtimal. Peki bar müşterileriyle mi uğraşmak daha zor yoksa sanatçılarla mı?
İkisinde de insanlarla çalışıyorsunuz. Sanatçılar ve müşteriler arasında bir karşılaştırma yapmamın doğru olacağını düşünmüyorum. Sanatçılar zaten şahsına münhasır kişilerdir ama bu işin keyifli tarafı da aslında odur. Müşterilere gelince de zaten bir çoğu ikinci jenerasyon müşteri diyebilirim. Anneleri, babaları geliyormuş şimdi de kendileri geliyorlar. O yüzden mekanın ruhunu anladıklarını ve buna saygı gösterdiklerini düşünüyorum.
Uzun süre varlığını koruyan bir mekan olarak Siyah Beyaz Ankara’da değil de başka bir şehirde olsaydı bu devamlılığı sağlayabilir miydi sizce?
Ankara; Siyah Beyaz’ı Siyah Beyaz yapan en önemli faktör. Başka bir şehirde olsaydı daha başka bir yer olurdu. İlk kurulduğu yıllara baktığınızda darbe sonrası bir başkentten bahsediyorsunuz. Bunun etkilerinin hissedilmemesi imkansız. Babam ODTÜ Mimarlık mezunuydu ve bu yüzden de en başta gelen kişiler ODTÜ çevresiydi. Siyah Beyaz’a o dönemlerde komünist yuvası bile dendi. Gazetecilerin, siyasetçilerin, akademisyenlerin geldiği bir yer oldu ve aslında şehirde bir buluşma noktası haline geldi. Orda yapılan entellektüel veya siyasi konuşmalar, tartışmalar oranın ruhunu oluşturdu diye düşünüyorum. Bir fanus görevi gördü. Bu devamlılık babamın arnavut inadıyla yine sürerdi ama başka bir yer olurdu.
Siyah Beyaz ve Ankara
Siyah Beyaz’ın kendini Ankaralılık ile özdeşleştirdiği özelliği hangisi olurdu?
Tek başınıza gittiğinizde mutlaka tanıdık birini görürsünüz ve muhabbet edersiniz.Ankaralılar’ın da şehirde kendini tanımladığı şeyler yavaş yavaş yok oluyor. Şehrin dönüşümü ile ilgili siz ne düşünüyorsunuz? Şehirde zaman geçirilen yerlerde kayma var gibi mesela. Yıllar içinde Ulus’tan Kızılay’a, Kızılay’dan Tunalı tarafına ve şimdi de Tunalı’dan Farabi tarafına doğru bir yukarı çıkma hali var sanki?
Bütün şehirler için aynı şeyden bahsedebiliriz aslında. Merkezler değişebilir ama bu mekanların değişmesini ya da o dönemin isteklerine göre şekil değiştirmesini gerektirmez.
Değişikliklerden bahsetmişken gece hayatı kültürünün değişiminden de söz etmek gerekir. Bu değişimi nasıl değerlendirirsiniz? Özellikle gelen kitle açısından nasıl bir dönüşüm söz konusu?
Gece hayatı kültürünün değişiminden bahsetmemek elde değil. Ama değişim maalesef her zaman iyi anlamda olmuyor. İlk açıldığı zamanlarda annemlerin jenerasyonu geliyormuş, şimdi benim jenerasyonum da geliyor ve bu farklı yaş gruplarının aynı müzikle aynı yerde dans etmeleri bence paha biçilemez. Ama duvardaki fotoğraflar son yıllarda çalınmaya başladı. Bar duvarlarında bulunan siyah beyaz fotoğraflar kurulduğu ilk günden beri babamın tek tek topladığı orijinal fotograflar. Giderek çoğalmış ve şimdiki haline ulaşmış. Zaten istenilen fotoğraf bize söylendiğinde biz aynı şekilde yapıp hediye ediyoruz
Siyah Beyaz müdavimlerinin mekanla bu kadar çok aidiyetlik kurmasında ne etkili olmuş olabilir?
Geldiklerinde hep aynı şekilde bulmaları olabilir. Bir de hala ilk günden beri beraber çalıştığımız personellerimiz var. Bence en büyük neden bu olabilir.
Çocukluğunuz da dahil olmak üzere Siyah Beyaz’da çok zaman geçirdiğiniz düşünülürse oldukça fazla da anı biriktirmişsinizdir. Hem sizin buradaki hem de müşterilerle yaşadığınız ilginç ya da unutamadığınız birer anınızı anlatabilir misiniz?
Bütün çocukluğum Siyah Beyaz’da geçti. Bütün doğum günleri, kutlamalar. Anıdan çok hayatım diyebilirim. Ama bu önce sorduğunuz sorularla bağlantılı bir anı anlatabilirim. Bir gün barda dururken müşterilerden biri bana sitem ederek; “30 yıldır geliyoruz, hep aynı hep aynı” dedi. Ben de kendisine şu ana kadar aldığımız en güzel iltifat olduğunu söyledim.
Başka bir şehirde de Siyah Beyaz Galeri açmayı düşündünüz mü ya da düşünüyor musunuz?
Türkiye içinde başka bir şehirde galeri açmayı düşünmüyoruz, ama gelecekte ne olur nasıl gelişir onu bilmiyorum. Şu anda İstanbul’da bir ofisimiz var, ayrıca sergilere uygun mekanlar tutup oralarda da sergi yapıyoruz.
Son olarak bize biraz da Faruk Sade Sanat Fonu’ndan bahsedebilir misiniz?
Babamı 2016 ağustosta kaybettikten sonra O’nun adına birşeyler yapmak istedik. Fonu, babamın ODTÜ’deki Mimarlık eğitiminin ardından Paris’te edindiği sanatsal izlenimleri, 1984’te Türkiye’ye dönerek Galeri Siyah Beyaz’ı kurmasından ilhamla oluşturduk. Bu yıl ikinci desteklerimizi verdik. 35 yaş altı sanatın farklı disiplinlerinden adaylara gerçekleştirmek istedikleri projeleri gerçekleştirmeleri için destek veriyoruz. Bu sayede Faruk Sade’nin adını da ona tam yakışan şekilde yaşattığımızı düşünüyorum. Umarım beğenmiştir.