Rock tekrar yükselir mi? Politikse neden olmasın!

Comments (0) Genel, Serbest Bölge

 “1970’li yıllar önemli hem rock için hem de punk rock için bir dönüm noktası olarak düşünülebilir. Bu yıllarda punk rock ve ritüellerinin, başta İngiltere ve Amerika olmak üzere, Kıta Avrupası’nın müzik sahnelerinde önemli bir yer edinmiş, müzikte bağımsız ve alternatif söylemin yükselişinde kritik bir rol oynamıştı. Dönemin gençleri, rock müziğinin aykırı tavrını yavaş yavaş kaybettiğini, müzisyenlerin birer star haline gelip ekonomik anlamda zenginleştiğini ve popüler müziğe meşruiyet sağlayan canlılığın müzik sahnelerinde kaybedilmeye başladığını düşünüyordu. Bu noktada punk düşüncesi, özellikle yerellikle bağını koparan ve endüstriyelleşen rock müziğe karşı müzikte aradığını bulamayan gençlere hem bir ortaklık vurgusu yaratmış hem de ana akım müzik endüstrisinin dominasyonuna karşı bir antitez üretilmesine olanak sağlayan yaratıcı bir felsefi zemin üretmişti.

Özünü Kaybetmeye Başlayan Rock ve Asi Ruh Punk

Yukarıdaki cümleler, bu aralar Türkiye’de alternatif sahne üzerine yazdığım tezden minik bir kuple. Bu mini giriş, punk’ın neden o dönemde yükseldiğini belirtmek için alıntıladım. O dönemde gençler rock’ta istediği alternatifliği bulamıyordu. Rock isyankar ruhunu kaybetmiş, kendini ana akıma hapsetmişti. Kökenini 60’ların politik dünyasına dayandıran gençler, kimliklerini ifade etmek için kendilerine yeni yollar arıyorlardı. Tam da bu dönemde, punk denen bir şey ortaya çıktı. Rock’ın kaybettiği asi ruhuna sahip çıkan bu ethos, ana akıma karşı yerel unsurları savunan, gerektiğinde protestan bir yaklaşımla, ana akımlaşan her şeye karşı bir duruşa sahipti. Politikti ve dahası politizeydi. Bir müzikten türünden öte, bir kültürdü.

 

Siyasetten Kopuş ve Dijital Kriz

90’ların ortasına iyi ya da kötü direnen bu ethos, gün sonunda etkisini yitirdi ancak politika ile uzun bir süre kendini var etti. Politika isteyen gençlere, politikayı sağladı ve müzikte alternatif söylemin üretilmesinde, tahminimizin çok çok ötesinde bir alan açtı. Sonrasında müzikte politikayı kaybettik, rock asi ruhunu MTV‘ye ya da ana akıma bıraktı. Thom Yorke, The Eraser albümü ile elektronik alternatifini bizlere sundu. Ancak öyle bir albümdü ki, elektroniğin ilk ve en zirve albümüydü. (Bence) Bir daha hiçbir elektronik iş bu noktaya ulaşamadı. Kökeni 80’lere dayanan ve işçi sınıfından ziyade, üst sınıfın dinamiklerini barındıran elektronik müzik popülerleşmeye başladı, ancak elektronik popülerleştikçe, popüler müzik siyasetten uzaklaşmaya başladı. Uyuşturucu kullanımının artışı, gençlerin hipnotik ve tekrara dayalı elektronik müzik ile politikadan uzaklaşmasını sağlayan nedenlerden sadece biriydi. Elbette elektronik müzikte politik motifler vardı, ancak hiçbir zaman ne rock kadar, ne de punk kadar baskın bir noktada değildi. Olması gerek miydi? Bu da ayrıca tartışılması gereken bir konu. Ancak gençler politikadan uzaklaşırken, dünya otoriterleşmeye başlıyordu ve ekoloji başta olmak üzere yer küre bir dizi sorunla başbaşaydı.

Bunlar yaşanırken, müzik 2000’lerde dijitalleşme ile tanıştı. Dijitalleşme hem üretici bir olanaktı hem de müzik endüstrisinde bir kriz üretti. Dijitalleşme ile müzik özgürleşti. Artık bir müzisyen için, üretimlerini dağıtabilmek için majör distribüsyon ağlarına ihtiyaç yoktu. 70’lerdeki lokal plak şirketlerinin oluşturduğu alternatif dağıtım ağlarıyla nasıl ana akım firmaların dominasyonu kırıldıysa, 2000’lerin başındaki dijitalleşme ile benzer bir parallelik yaşandı. İnsanların artık müzik üretebilmek için ne teknik bilgiye ihtiyacı vardı, ne de teknik ekipmanlara. Dolayısıyla teknik geride kalmıştı artık. Teknik geride kalırken, üretimler çığ gibi büyüdü. Kalite, nicelik karşısında yıkıldı. Bu hıza rock ayak uyduramadı. Bir tür tükenmişlik sendromu içine girdiler. Punk gitmişti, veliahtı indie buna cevap veremedi, beyazın bohemine döndü. Metal bir süre kendine bir alan açsa da, o da çağa ayak uyduramadı ve bugüne geldik.

Şu an rap ve elektroniğin inanılmaz bir dominasyonu var. Bu öylesine bir dominasyon ki, başka hiçbir müzik türüne alan açılmıyor neredeyse. Eve gidiyorum rap, spotify inatla rap öneriyor, sokağa çıkıyorum arabalardan rap sesi yükseliyor, mekana gidiyorum bir şekilde rap çalıyor, okula geliyorum öğrencilerim rap dinliyor. Yani yeter!  Ancak rap de, günümüzde çıkış noktasındaki politikadan oldukça uzakta. Kapitalizm maalesef buraya da fazlasıyla eklemlendi.

Rock tekrar yükselir mi?

Çevremdeki orta yaşlı insanlar rock tekrar döner mi diye soruyolar, ki ben de artık bu sınıftayım, bende de benzer bir serzeniş var. Rock tekrar döner mi, yoksa geçmişe mazi mi dememiz gerekiyor?

Bu kadar laf salatasını, evet döner demek için yazdım. Dünya politikleşiyor. Gereğinden çok ciddi problemlerle karşı karşıya! İnsanların bir noktada politikaya ihtiyacı var. Avrupada gençler ekoloji üzerinden örgütleniyor. Trump, Putin, Maduro ya da Erdoğan gibi otoriter liderler var. Bu dönüşüm karşısında politikaya müzikte ihtiyacımız hiç olmadığı kadar var. Rock bu noktada büyük bir şansa sahip, çünkü kökeni tam da politika üzerinde şekilleniyor. Geçtiğimiz günlerde Damon Albarn müziğin daha politik olmasını gerektiğini belirtmişti. Yine Thom Yorke  yeni solo albümünün-yine elektronik olmakla birlikte- oldukça politik olacağı müjdesini geçtiğimiz günlerde vermişti. Albarn ve Yorke’a fazlasıyla katılmakla birlikte, gitar tekrar dönecekse bunun yollarından biri de politika olacaktır çünkü özünde bu var ve yükselen küresel politize ortamda, politikaya farklı sosyal mefhumlarda fazlasıyla ihtiyacımız var. Her mefhum toplumsal konulardan etkileneceği için, rock’ın tekrar yükselişi de politikayla olacaktır. Özüne dön ve kendine gel rock! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki kanda fazlasıyla ve fazlasıyla mevcuttur!

#herşeyçokgüzelolacak

Gümbür gümbür, kitleleri kendinden geçiren bir marşa sizce de ihtiyacımız yok mu? Sarı Yelekliler sokaklardayken, bir marşa ihtiyaç yok muydu? Kitleleri birleştirecek, kolektif bir ruh üretecek, otoriteye gençlerin isyanında 60’lardaki gibi kendilerini ifade edecek bir marşa, şarkıya ihtiyaç yok muydu? Fazlasıyla vardı. Bir antemik şarkı, yükseleşen otoriterleşmeye karşı çok da güzel olmaz mı? Athena’nın Her Şey Güzel Olacak’ı kitleleri çok da güzel birleştirmedi mi?

Athena örneği bu nedenle önemli. İnsanlar var olan, yıkıcı ve yakıcı dönüşüme karşı müzik tarafının sessiz kalmasını istemiyor. Bugünde bulamadıklarını geçmişten arayıp çıkardılar.  Athena örneği, fazlasıyla ihtimaller denizinin bir sonucu olsa da, insanların artık müzikten ne beklediğini de anlatıyor. Dünya bir noktaya giderken, müzisyenler ve her şeyin ötesinde rock kendi özüne dönerek, bu varoluş krizi atlatabilir. En azından sinyaller de bu yönde!

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir