Hip-hop kültürü tarihi ve yapısı gereği politiktir. 1970lerin Bronx’unda ‘ghetto’lardaki siyasi-ekonomik duruma, siyahilere yapılan haksızlıklara ve sosyal yapıdaki eşitsizliklere tepki olarak yükselen bir ses olarak rap, müziğin protest boyutlarını en radikal şekilde kullanan türlerden olmuştur hep. Hangi kıtaya sıçradı ve topluma yayıldıysa oranın kültürüne eklemlenerek azınlıklara, ezilmişlere, başkaldıranlara, bir gruba girmeksizin sadece söyleyecek çok şeyi olanlara mikrofon tuttu.
1990 ve 2000ler itibariyle rap; büyük şirketlerin, beyazların ve piyasa taleplerinin dahiliyetiyle kutuplara ayrılarak ve mizojini (erkeğin kadına üstünlüğünü ve düşmanlığını pekiştiren düşünce ve inanç sistemi); kadınların objeleştirilmesi, küçük düşürülmesi, seksist söylemler; pornografik içerik, uyuşturucu ve alkole teşvik, abartı zenginliklerin ve hayat tarzlarının göze sokulması gibi içerikler üzerine eleştirinin tam ortasında yer aldı. Bir tarafta Wiz Khalifa, Snoop Dogg, Rick Ross, 50 Cent gibi isimlerin temsilciliğini yaptığı apolitik bir rap ve duyarsızlık eleştirileriyle günümüzde yükselmiş trap; öbür tarafta 2pac, Biggie, J. Cole, Kendrick Lamar gibi isimlerin yer aldığı, kökenlerine sadık ve sosyo-kültürel, politik, siyasi eleştiri olarak rap yer almakta. “Zengin Ol Ya Da Olmaya Çalışırken Öl” benzeri albümlerle hip-hop kültürünü ve rap’i dejenere etmiş albümler bir yanda, müzikleriyle eşitsizliğe ve haksızlıklara ses getirmeleri sebebiyle tehdit olarak algılanıp tutuklanan rap’çiler bir yanda.
Muhalif Ol ya da Olmaya Çalışırken Tutuklan
Bu tartışmalar uzun süredir Türkiye’de de dönüyordu. Bir-bir buçuk yıl içerisinde ana akım seviyesine yükselip dinleme ve hayran sayılarıyla ortalığı kasıp kavuran rapçiler arasındaki ayrışmalar ve içerik farklılıkları sebebiyle, bir noktada asıl rap müziğin tarihinden değerine kadar sorgulandığını ve içeriğinin tamamen boşaltılışını üzüntüyle izledik. “Rap politik olmak zorunda değil”, “Bu müziği eğlendiğimiz için yapıyoruz” gibi tercihe yönelik açıklamalar ardından anlamsızlaştırılan ve başkaldırı niteliğini yitirmeye yüz tutan Türkçe rap’in dün ve bugün tekrar radikal bir şekilde doğuşunu gördük.
Rap, zaten, protest bir müziktir. Hiçbir zaman üst sınıfın yahut gösteriş meraklılarının sadece eğlence amaçlı icra ettiği bir müzik olmamıştır. Rap’i apolitikleştirirseniz bu türü köklerinden sarsarsınız. Rap eleştiridir, başkaldırıdır, direniştir, sosyal ve siyasi sorunlarla mücadeledir. Sesi olmayanın sesi olmuştur, baskı görene mikrofon tutmuştur. Zevk ü sefa sofralarında yapılan alemlerin, objeleştirilen ve değersizleştirilen kadınların, zengin hayat tarzlarının göze sokulması bu kültüre aykırıdır.
İnsanlardaki düşünme yetisini yok eden, statükocu ve devletin ideolojik aygıtı olarak kullanılan müzik, tür fark etmiyor. Bu pop için de, rap için de, ana akım müzik olarak kullanılacak herhangi bir müzik türü için de geçerliydi. Piyasada şu an apolitik pop müziğin geldiği yerle aynı işlevi gören ve sistemin siyasi, kültürel, ekonomik yapısına onay veren ve rap olarak kabul edilen müzik, zaten hip-hop kültüründen aslen kopuk ve kökenlerine sadık olmayan bir tür olarak kabul ediliyor.
Müziğin, rap’in, bundan çok daha fazlası olduğuna ve değişim yaratabileceğine inanan, bunu çalışmalarına taşımış müzisyenlerin birleşerek kolektif bir tepki verdiğini gördük bu iki gün. Önce Şanışer “Susamam” dedi, daha sonra Ezhel’den “Olay” geldi.
#Susamam
Müziğin bir şeyler değiştirebileceğine inanan 20 rapçi, Türkiye’de yıllardır onca insanın anlatmayı başaramadığını, insanların sessiz ya da duyarsız kaldığı, unuttuğu, tepki göstermediği sorunları #Susamam diyerek 15 dakikayla özetledi. Ve dedi ki “Parça uzun değil, memleketin sorunu çok”. Doğa, adalet, hukuk, eğitim, kadına şiddet, hayvan hakları gibi çok uzun süredir canımızı acıtan konuları tek tek ve cesurca irdeleyen ekip Sarp Palaur (Şanışer) önderliğinde, zamanında Almanya’dan barış, kardeşlik, dostluk çağrıları yaparak rap’i Türkiye’ye getiren o güzel insanlara selam göndererek çok uzun süredir ortalıkta görünmeyen radikal rap’i gündemin ortasına bomba gibi bıraktı. Ki belirtmekte fayda var; bu insanlar bu meseleler hakkında çok uzun süredir konuşuyor, mümkün olduğunca bunlara tepki gösteriyordu. Aslında müzik ‘nihayet’ konuşmadı, bu birliktelik doğurduğu güçle varoluşunu artık reddedilemeyecek ve görmezden gelinemeyecek bir şekilde önümüze taşındı. 20 kişilik, ayrı ayrı kendi hayran kitlesine sahip bir ekip bu sebeple bu kadar önemliydi.
Sarp Palaur, onu bildiğimden beri bu müziğin içinin boş olmadığını savunan figürlerden biri. Rap’in piyasada yalnız eğlence bazlı kullanılmasına ve hip-hop kültürünün içinin boşaltılarak rap müziğinin salt beat’ler ve anlamsız sözlerden oluşmasına bu projeyle tepkisini net bir şekilde koyan Palaur, kendi gibi düşünen ve hatta bu sebeple aralarında hâlâ yargılanmaları devam eden diğer 19 müzisyeni birleştirerek gördüğümüz en büyük kolektif hareketlerden birine imza attı 5 Eylül’de. Bu parçayı bir sosyal sorumluluk projesine dönüştüren ekip, proje kapsamında tasarlanan ve internetten satışa sunulan #Susamam tişörtlerinin gelirlerini köy okullarına bağışlayacak. Instagram’da parçaya özel hazırlanan yüz filtresi ile Şanışer, sanatçılara bağış yapmalarına yönelik meydan okuyor ve farkındalığı arttırabilmek için mesajı olabildiğince yaymaya çalışıyor.
Projeye eşlik eden isimler şu şekilde: Fuat, Ados, Hayki, Server Uraz, Beta, Tahribad-ı İsyan, Sokrat St, Ozbi, Deniz Tekin, Sehabe, Yeis Sensura, Aspova, Defkhan, Aga B, Mirac, Mert Şenel, Kamufle. Parçanın aranjörlüğünü Murat Acar yapmış, mix & mastering Kadim Tekin’den, video klibi ise yine Sarp Palaur yönetmiş.
En son da Ege Çubukçu’nun bu harekete katkıda bulunuşunu ve harika sözleriyle parçaya yaptığı eklemeyi keyifle dinledik.
#Olay
Bugün yayınlanan ve gündeme; siyasetin ve toplumun çürümüşlüğüne, duyarsızlıklara, yaşanan acılara, sürekli yaşadıklarımızdan ötürü artık normalleştirdiğimiz tüm olaylara tepki veren bir başka çalışma da Ezhel’in Olay adlı parçasıydı. Görülmemiş bir cesaretle hazırlanan video klipte Hrant Dink’ten Gezi’ye, kadın cinayetlerinden terör olaylarına, IŞİD tarafından yakılan Türk askerlerinden Hande Kader’e, bugüne dek görüldüğünde kafa çevrilen, unutulan, sessiz kalınan tüm korkunç olaylar bir bir izleyiciye sunuluyor. Parçanın prodüktörlüğünü DJ Artz ve Bugy üstlenirken dokümantasyonu Yavuz Günal ve Berkant Akarcan yapmış.
Maddeye teşvikten başı bir türlü açılan suçlamalardan kurtulamayan Ezhel’in hiçbir zaman bu sebeple yargılandığını düşünmedim. Kliplerinde Ali İsmail Korkmaz’ı ve ülkedeki sefaleti yansıtma şeklini gördüğümden beri aldığı tepki ve yarattığı korkunun alkol ya da uyuşturucudan çok daha fazlası olduğuna inanmışımdır. Bu sebeple özgür müziği, özgür ifadeyi savunduk hep. Ezhel’in bu süreç boyu yaşadığı siyasi baskıya karşı dimdik duruşu, Olay’a yazdığı sözleri ve klibin hikayelenişiyle anlattıklarına duyduğumuz saygı çok büyük. YouTube’da birinci sıraya yükselen klibe yaş sınırı getirildi. İşin ironisi ise; bu videoda bir kurgu yok, görüntülerin hepsi ulusal, ana akım medya kanallarında yayınlanmış haberlerin derlemesi. Zaten televizyon başında, sosyal medyada yaş fark etmeksizin sürekli gözümüzün önüne getirilmiş haberler derlenmiş.
Sanatçıymış konuşamazmış, konuşacak*
Bir hocamın da belirttiği gibi, memleketteki muhalefet boşluğunu rap’çiler tek başlarına doldurmaya karar vermiş gibi duruyor. Ve dün, bu iki parçayla birlikte bağımsızlığını ilan eden radikal politik rap, Türkiye siyaset gündemine bomba gibi düşerek müzik piyasasındaki uyuşma, gamsızlık, tepkisizlik ve duyarsızlık konularına bir darbe indirdi. Ağızlar açıldı, kalemler konuştu ve çok uzun süredir birikmiş öfke iki parçayla gündemin ortasına oturdu. Bir araya gelip ses çıkarabilmenin hiç kolay olmadığı zamanlarda böylesine kuvvetli bir iş içimize umut serpti.
Olumsuz popülerleşme eleştirilerinin öbür tarafında, rap şehirlerin damarlarına yayılarak demografik yapılar fark etmeksizin her bir mahalleye işlemiş durumda. Hiçbir zaman yukarıdan tabana inen bir tür olmadı. Aksine tarihi boyu halktan, ‘ghetto’dan, tüm bu gerçeklikleri çoğu zaman yaşayarak deneyimlemiş insanlardan çıktı. Ve şimdi ülkede ulaştığı kitlenin boyutu düşünülünce; eğer sokaktan geçen arabalardan bu parçalar duyulacak, öğrenciler -örneğin- kadına şiddete dair yazılmış bu sözleri ezberleyip söyleyecekse, bu parçaların yeşereceği yer asıl orasıdır. Bu mesajlar müzikle zihinlere girecek, tepkiler söyledikçe çoğalacak.
O duyarsız, mutsuz ve tepkisiz olarak yaftalanan nesil, belki de en beklenilmeyen yerden vurdu şimdi müzik piyasasını. Eğlence sektörüne malzeme edilmiş, insanları güncel konulardan saptırması ve uyuşturmasıyla eleştirilerin gündemine oturan rap, özüne dönerek karşımıza çıktı şimdi. Susamam’dan şu sözlerle her bir müzisyene bu iki parça için şükranlarımızı ve saygılarımızı sunalım.
“Ben bir beyaz Türk’üm
Yasaların Anglosakson ama kafam Orta Doğulu
Apolitik büyüdüm, hiç oy vermedim
Kafamı tatile, gezmeye, borca yordum
Adalet öldü, ucu bana dokunana dek sustum ve ortak oldum
Şimdi tweet atmaya bile çekiniyorum
Kendi ülkemin polisinden korkar oldum
Üzgünüm ama senin eserin ülkede bu umutsuz nesil
Senin eserin bu mutsuz kesim ve bu kurşun sesi!”
Bu yazıya katkıda bulunan 4:otuzüç ekibine; Alaz Kuseyri, Alperen Delibaş, Asrın Yesir, Ceren Bilgili, İrem Elbir ve Umut Erdoğan’a ayrıca teşekkürlerimi sunarım.
Harikasın Duygu, son harfine kadar umutla okudum. Umutlarımızın filizlenip ormana dönüşmesi dileğiyle gözlerinden öpüyorum…