Dile dolanan parçayı bestelemek kimi gruplar için kolay, kimisi için zor olsa da dinlemek çoğumuz için her daim keyifli oluyor. Bunun son dekattaki en güzel örneklerinden biri de The Lumineers. Birleşik Devletlerdeki eyaletlerin müziğin gerek biçimine gerekse ruhuna nasıl rötuşlar yapabildiği biraz daha ilgili olan dinleyiciler için apaçık ortada olan bir gerçek. Sözgelimi; caz dendiğinde akla ilk gelen bölgelerden olan Chicago oldukça ünlü caz festivalinin yanı sıra, kendi özgün tarzına bile sahip. Malumun başka bir ilanı olarak, Denver da benzer bir şekilde deneysel, alternatif ve indie rock/folk türlerinin en önemli kavşaklarından. Şehir günümüze dek DeVotchKa, The Fray, Paper Bird ve Wovenhand gibi isimlerden sonra en büyük patlamasını The Lumineers ile yaptı ve gözlerin bir kere daha kendisine çevrilmesini sağladı. İlgilisine ufak not: Denver ayrıca gothic country türü ile de ünlü, onu da bir başka yazıda irdeleriz.
Kulaklara Çalınan Grup: The Lumineers
Özellikle son 2-3 senede sosyal medya vasıtasıyla “alternatifin alternatifi, kedilinin böceklisi, battaniyelinin vintage’lısı” bir kafeye kendi rızanız ya da popülist mahalle baskısı ile gittiyseniz kulağınıza illa ki birkaç The Lumineers parçası çalınmıştır. Bu edilgen maruz kalma durumu öncelikle beni hayli üzmekte. Popüler kültürün ya da ona öykünen alternatif inisiyatiflerin dalgasına ayak uyduran ve bunu asla inkâr etmeyen biri olarak temel üzüntüm grubun popüler olması değil aslında, hak ettiği değeri görmemesi. Kahvenin son yudumuna bir sigara yakmak misali o çalma listeleri için birkaç gömlek fazla olduğunu düşünüyorum yalnızca, etkin dinlemeyi hak ediyorlar.
Tipik Indie Folk Kadifeliği
Peki bu günlere nasıl geldiler? Grup Wesley Schultz (vokal, gitar) ve Jeremiah Fraites (davul) tarafından oluşturuldu ve yıllar içerisinde çeşitli üyeleri değişti (Bunlardan bir tanesi geçen sene gruptan ayrılan ve benim oldukça beğendiğim grupta geri vokal ve çellist olan Neyla Pekarek, bu senenin başında solo kariyerinde hayli neşeli bir eser üretti, tavsiye ederim). Grup 2012’de kendi isimlerini taşıyan ilk albümleriyle iddialı bir giriş yaptı ve Amerika ve Kanada listelerde 2 numaraya kadar yükseldi. Tipik indie folk kadifeliğinde olan ve yine tipik minör yürüyüşlerle bezenmiş albüm uzun yolda baştan sona dinlenmeye epey uygun. Albümün en bilinen eseri yüz milyonlarca dinlenen “Ho Hey” olsa da favorim “Slow It Down”. Albümün deluxe versiyonunda Slow It Down’un bir de çok güzel canlı performansı bulunmakta, bu aslında bir bakıma grubun stüdyo sanatçısı olmadığı turnusolü görevini görüyor. Plase olarak Big Parade’i gösterebilirim.
Boğulmaya Karşı Verilen Refleks
Grubun 3 albümlük diskografi tarihinin en güzelinin halen o olduğunu düşündüğüm “Cleopatra” isimli 2.albüm, 2016 yılında piyasaya sürüldüğünde grubu ayrıca ilk kez listede zirveye oturttu. Biraz daha folk dokunuşlarının hâkim ve piyanonun birden çok parçada baskın enstrüman olduğu albümün açılış ve tarafımca en güzel parçası “Sleep on the Floor”. Parça kendisi kadar video klibi ile de, boğulmaya karşı verilen reflekse benzeyen ve mental olarak hayatta kalmak için elzem olan uzun yolculukların harika bir örneğini teşkil ediyor. Kendisini izleyen “Ophelia” ve albüme adını veren “Cleopatra” albümün en güzel parçaları listesinde sırasıyla 2. ve 3. sıraları alıyorlar.
Çizgiyi Bozmadan
Son olarak iki hafta önce parça parça yayınlanması tamamlanan “III” isimli albümden iki tekli sene içerisinde dinleyiciler ile buluşmuştu. Yine birkaç parçada ana enstrüman olan piyano, kalan parçaların çoğunda iyi bir eşlikçi. Bir önceki albüme göre epey sakin olan albümde neredeyse tek coşkulu eser, tekli olarak da paylaşılan “Gloria”. Özellikle “Salt and the Sea” parçasının dinlenilmesini şiddetle tavsiye ediyorum. Bonus parçalardan “Democracy” de gayet güzel. Bir kere daha grup sevilen çizgisinde albüm yapmış ve güzel de dinlenme sayıları/satış rakamları almaya başlamışa benziyorlar. Albüme genel itibarı ile 8/10 puan verebilirim. En popüler dönemlerinden birini yaşayan ve hiçbir zaman popülerlikte zirveye oturmayacak olsa da her zaman sabit bir dinleyici kitlesine hitap edecek indie folk türü, bu albümle etkili bir lokomotif edinmişe benziyor bir kere daha.