Arabesk ve Türkiye’deki ‘Acı’ Dolu Hikâyesi

Comments (0) #Arabesk, Genel

Türkiye’de arabesk enteresan bir müzik türü olarak doğdu. İnsanlar çok da sever, nefret de eder. Ancak arabesk bir müzik kültürünün çok ötesinde bir türdür. Hiç acımadan etkiler. Karşındakini yok sayar, onu da yıkar. Kendine çatlaklar bulur, o çatlaklardan geçe geçe bugüne gelir. Arabesk Türkiye’de bugün artık bir üst yapı gibidir. Belirgin ya da değil, Türkiye’de çoğu müzik türünde derin etkilere sahiptir. Pop, rock, rap ve dahası…

Peki nedir bu arabesk? Neden bu kadar baskın? Kökeni memleket tarihinde nereye kadar gidiyor? Bu sorular bitmez, tükenmez de çünkü devingendir, değişir, dönüşür ve dönüştürür. Bu soruların hepsine cevap vermek, koca bir tezin konusu olur ancak bu yazı dizisinde arabesk müziğin nasıl bir kültüre sahip olduğunu, neleri kapsadığını ve varsa “yavşaklığını” tarihsel bir perspektif içerisinde anlatmaya koyulacağız.

 

 Arabeskin Yok Sayılışı 

Arabesk, Türkiye’de modern müziğin, ya da Türkiye modernleşmesinin önemli bir kilometre taşıydı. Bu sürecin kökeni, kuşku yok ki, 1930’lu yıllara kadar gitse de, arabesk ilk kitleselliğini 1960’lı yıllarda yaşamıştı. Dolayısıyla arabeskin tekrardan meydanlara çıkmasında, neredeyse 30 yıla yakın bir zaman aralığı var. Bu aralık ise arabeske uygulanan, baskıcı, yok sayan kurucu devlet politikalarının bir sonucuydu. Öyle ki, arabesk bu dönemde defalarca yasaklandı. Kamusal alanda bir müzik türü yasaklanmıştı. Türkiye’de arabesk çok acı çekti. Tanımının hakkını fazlasıyla verdi çünkü arabesk, Batı’yı arzulayan kurucu politikaların tam karşısında yer alıyordu. Batı yerine, Doğu’yu anlatıyordu. Vebanın ta kendisiydi, toplumun zehriydi. Ama onu yok saymak, yok olmayacağı anlamına gelmiyordu.

 Kırsalın Çözülüşü 

Meral Özbek’in “Popüler Kültür ve Orhan Gencebay arabeski” adlı kitabında, arabeskin geç popüler bir hal almasını, kurucu ideoloji ve Menderes iktidarının uyguladığı politikalar olarak belirtir. 1950’lerdeki şehirleşme politikaları ve ekonomik liberalizm, kırsalın çözülmesine neden olmuştu. Bu da şehirlere kırsaldan, kitlesel bir göçü ortaya çıkarmıştı. Ancak her göç mevhumunda olduğu gibi, kırsalın çözülmesi şehirli ve göç edenler arasında bir sosyal şehir alanlarında çatışma üretmişti. Ne de olsa, bir arada yaşamaya alışık değildi bu kitle. Çatışma yaşanması kaçınılmazdı, çatışıldı da.

Bu nedenledir ki, arabesk müzik göç edenlerin şehirli yaşama adaptasyon sürecinde kültürel problemlerinin konu edindiği gibi, aynı zamanda gündelik hayatlarında kırsala dair özlemlerini giderdiği ve göç edenlerin şehir hayatındaki sosyal histerilerinin ortaya çıktığı bir araç haline gelmişti. Dolayısıyla 1960’larda oldukça kısa bir süre içerisinde bu müzik türü göç edenlerin ya da alt sınıfın isyankâr ve asi sesi haline geldi. Ne de olsa bu kitle çoğunluktu ve hızlı bir şekilde kitlesel bir hal almıştı. Kısacası arabesk, kitlesel ve resmi ideoloji arasında kalan, 1960’larda sosyal ve politik değişimlerin etkisiyle ortaya çıkan kültürel konjonktürün de sonucuydu.

  Nasıl Bir Müzik Türüydü? 

Orhan Tekelioğlu, bir makalesinde Arabesk müziğin, yasaklamalara rağmen Mısır Radyosu, Hint kökenli film müziklerinden ya da Türk müziğindeki “özgür yorum” hareketi ile yapısallaştığını belirtir. Ancak ne olursa olsun, Arabesk müzik Türkiye’de sadece Doğu ile değil, aynı zamanda Batı müziğinden de etkilenerek ortaya çıkmıştır. Örnek vermek gerekirse, klasik müziğin yaylı kullanımı parçaların kompozisyonlarında önemli bir yer edinmekle birlikte Türk sanat müziği enstrümanları da icralarda aktif olarak kullanılmıştır. Dolayısıyla arabeskin 60’larda ortaya çıkışı ve kitleselleşmesi, müzikal bir estetik ile birçok unsurun bir araya girerek ortaya çıkardığı bir tür senteze işaret etmekteydi.

 Önce Arabesk Vardı 

Sevemedim Karagözlüm, Goca Dünya, Bir Teselli Ver, Hor Görme Garibi gibi besteler özellikle 1960’lı yılların son çeyreğinde toplumun büyük kesimi tarafından ilgi görmüştü. Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur, önceleri Türk Sanat Müziği üzerine solistlik yapan Müslüm Gürses, bir inşaat işçisi İbrahim Tatlıses’in keşfedilişi ile bu tür artık Türkiye’de kitlesel bir hal almıştı. Bu öylesine bir etkiydi ki, benzetmek gerekirse son bir yıldan bu yana rap’in dominasyonuna benzetilebilir. Önce Arabesk vardı. Dolmuşta, takside, meyhanede, gazinoda yani her yerde  çalıyordu.  Sadece TRT’ye uğramamıştı çünkü kurucu ideolojinin doktrini çevresinde bir medya politikası güden TRT için halen bir tür vebaydı.

1980’lere bu şekilde geldi arabesk. Arabeskin 1980’li ve 1990’lı yıllarda yaşadıkları ise bu yazı dizisinin bir sonraki kısmında…

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir