Anna Lynne Williams‘ın 2011 albüm listesinde yer alıyordu Syd Matters… Listeden ekmek çıkar mı diye bakınırken, rast geldim Syd Matters’a. Ekmekten daha ötesini buldum, pastaydı karşıma çıkan… Ekmek yoktu oysa, kuru bir pasta vardı ama lezzetli…
Bazen bağırmaya gerek yoktur, sessizce de anlatılabilir yaşananlar. Kısık sesle ve sükunet içerisinde… Önce kaostan uzaklaşırsın, sonra sessizce başından geçenleri dile getirmeye başlarsın. O sakinlik, sükunet doğru kelimelerle, doğru notalarla yüksek seslerden dahası olabilir. Sevinçler, mutluluklar, hüzünler dahasına kavuşabilir.
Syd Matters’ın yaptığı da bu aslında, sessizce derdini anlatmak. Doğru notaları bir araya getirmek (melodilerin güzelliğinden dem vurmakta yazar) ve yaşadıklarını anlatmak. Syd yaşadıklarını dramatikleştirmiyor, aksine yalın bir şekilde müziğini icra ediyor. Acı da saf haliyle, mutlulukta saf haliyle müziğinde…
Syd’in müziği o kadar sade ki, bir arada kullanılan enstrüman sayısı albüm süresince neredeyse 3’ü geçmiyor . Ayrıca bu kullanımlarda bile enstrümanların sesi olabildiğince kısılmış. Gerçi bu kullanım belli noktalardan sonra dinleyiciyi sıkmaya başlayabiliyor ama olsun. Albümün tek handikabı da bu olsa gerek. Gerçi ne kadar handikap sayılınır bu durum, bilemiyorum. Kings of Convenience sevenlerin, ayrıca ilgisini çekeceğini düşündüğüm Syd Matters, özellikle ‘sessizlik’ arayanlar için doğru adres gibi… Kaostan kaçmak isteyenlerin aradığı notalar bu lişide saklı…
Syd ve ekibi uzun yıllardan bu yana yeni üretimlerde bulunmuyor, ancak 2015’te çıkardığı A whisper and a sigh adlı albümü bu zamana kadar yaptıkları en iyi albüm olarak tarihe geçebilir. Ekşi sözlükte bir avuç insan da benim gibi düşünüyor olsa gerek, özellikle bu albümü bayağı övmekteler. Şu kış günlerinin bir soundtrack’i varsa, bunda Syd Matters muhakkak olmalı.