Sails Of Serenity : İnsan ürünü olan her şey P.L.A.S.T.I.C

Comments (0) Genel, Röportajlar

Asrın: Çok klasik bir soruyla başlamak istiyorum, yeni single’ınız P L A S T I C beklentilerinizi karşıladı mı? Belirli hedefler koymuş muydunuz? Bir hedef koyduysanız ulaşabildiniz mi? 

Sails Of Serenity: Bence fazlasını başardık. Tabi koyduğumuz hedefler çok büyük ama onun için zaman lazım. Tek single ile olacak iş değil. Balık tutmak gibi aslında. Tek şarkı ile biz patladık, olduk demek komik olur. Öncelikli hedefimiz 15 günde 15 bin dinlenme. Bu sayı şu an için bizi tatmin ediyor. 

Bu single’da trap denemesinde bulunuyorsunuz. Bu zamana kadar pek duymadığım, elektronik alt yapılar da müziğinizin bir parçası. Bu single ile kimlere seslenmek istediniz? Daha genele diyebilir miyiz?

Sails of Serenity: Tabii ki, kulağı olan herkese seslenmek istedik. Aslında orası biraz karışık. Mesela metalcilere seslenmek istemedik çünkü herkes oraya seslenmek istiyor, uğraşıyor. Bir de metalciler ne kadar duyuyor o da var. 

Biz bir single yaptık ve içinde birçok part var. Bu da parçayı herkesin dinleyebileceği bir şarkı haline getirdi diyebiliriz. Rap seven insanın sevebileceği bir kısım var mesela, elektronik müzik sevene ayrı bir part var, fakat bunları bilerek yapmadık. Şöyle bilerek yapmadık; işte hadi trap koyalım, rap tarafı dinlesin. Elektronik koyalım, elektronik seven kesim beğenisini hedeflemedik. O sırada, biz o türleri dinliyorduk ve o partları koymak istedik. Hoşumuza giden sound’ları kullandık. Ürün bu oldu.  

“Sıkılıyor insan, yenilik bekliyor”

Anladım, çünkü genelde metal gruplarının sınırları biraz daha keskin oluyor, daha radikal olabiliyorlar. Biz şu türdeyiz, dışına çıkamayız gibi söylemlerde bulunabiliyorlar. 

Sails of Serenity: Bu iş moda işi. Daha önce söylemiştik bunu. 80’ler İspanyol paça giyen biri ile 80’ler thrash dinleyen aynı insan bizim için. Bu bir tercih, daha doğrusu estetik tercih. Bizim estetik tercihimiz ise “yenilikten” yana oldu. Yeniliği seviyoruz, denemeyi seviyoruz. Yeni ürünlere aşığız. Şöyle düşün oyunlardan örnek verelim, Resident Evil 3’ü 5 kere oynayıp aynı sonla bitirmek gibi. Sıkılıyor insan, yenilik bekliyor. 

Kendim için konuşuyorum, single ilk çıktığında açtım dinledim ve ilk başta alışamadım, tekrar dinledim, tekrar ve tekrar dinledim ve her seferinde farklı tatlar aldım ve sonunda da şarkıyı hazmettim. Neredeyse 2 hafta boyunca şarkıyı günde 3-4 kere dinledim. Sonunda kendim için anlamlar çıkarmayı başardım.  

Sails of Serenity: Şarkıyı dinleyeni düşündürüyor olması ve şarkıyı tekrar dinleme ihtiyacı hissettirmesi iyi bir şey aslında. Amaçlarımızdan biri diyebiliriz. 

Sıradaki sorum şarkı ismiyle ile ilgili olacak. Benim bir çıkarımım var bu konuyla ilgili. Ben şarkı ismini görür görmez aklıma yedinci kıta geldi. Plastikten ve atıklardan oluşan yeni bir kıta geldi. Şarkı isminin özel bir anlamı var mı?

Sails of Serenity: Doğru tahmin diyebiliriz, ama tek olayı o değil. Biz aslında P L A S T I C’i metalaştırdık. İnsan ürünü olan her şeye, plastik dedik. Yani doğada var olmayan, insan ürünü olan sıfırdan bir madde. Kimimiz için en önemli olan kısmı dini inançlar kısmı. Gökten inen bir kitaptan bahsediyoruz yani.   P L A S T I C’ de bunun gibi bir şey aslında, gökten inme bir durum. Sanayi devriminden sonra üretildi ve her yerde kullanılıyor. Zararları ortada. Dinle ilgili kısmı kanserojenlik. Birçok kişi tarafından fark edildi. Mesela kimimiz için ise karetta karettaların boynundaki plastik geliyor. Herkes için durum farklı. Şarkı sözleri de biraz daha yalnızlık üzerine. Plastik nasıl bir tüketim malzemesi olarak akıllarda kaldıysa, ileride insanlar da birbirlerini plastik gibi tüketecek. Böyle de bir tarafı var.

İç dünyamızda yaşadıklarımızı anlatıyoruz

Bir diğer sorum da albüm kapağı üzerine olacak. Artworker var mı ekipte? Genel olarak kapak görselleri için ne söylemek istersiniz? Albüm ya da single görsellerini nasıl kullanıyorsunuz? 

Sails of Serenity: Hangisi? İlk kapak mı, ikincisi mi? Tabii ki artworker ekipte var. Burcu Bıyıklı yapıyor görselleri. Biz sanatı bütün bir şekilde yapmak istiyoruz. Kolektif düşünüyoruz. Sadece 5 kişi değiliz. Biz sahnede sanatın bir kısmını ortaya çıkaran 5 kişiyiz. Sahnenin sanatı da tamamen Sergen’e emanet edilmiş durumda. Sahnede Sergen’e, kapak tasarımında ise Burcu’ya güveniyoruz.  Gelelim kapaklardaki konulara. İlk görseldeki emzik bizim için daha fazla insan doğurmayın anlamı taşıyor. Oradaki olta ise deniz kirliliği ve dünyadaki zorunlu göçler nedeniyle can veren bebekler… Yani ne anlamak istersen. Biz aslında bunları düşünebilecek, insanlara da ulaşmak istiyoruz, asıl derdimiz o. Biz çok anlam yüklüyoruz ama yüklediğimiz anlamları insanlar anlıyor mu ya da düşünüyor mu? Ama müziği sorgulamayanlar için de hoş bir 03.36’ydı. 

Peki bu single’de zorlandığınız durumlar oldu mu? 

Sails of Serenity: The Crossing albümü çok beğenildi. O albüm bizi yurtdışına çıkardı. Böyle tutan bir albüm üzerine deneysel bir single çıkarmak psikolojik olarak yordu bizi. Oldu mu, olacak mı gibi sorular bizi yordu. Onun dışında her şey iyiydi. 

Sails of Serenity şarkı sözleri yazarken ya da müzik yaparken nelerden etkilenir peki? 

Herkesin kendi hayatından ortaya koydukları aslında. Ayrıca major konular da var. Olayımız politika değil, bizde kimse kendini siyasetle anlatmıyor. Şu anki, Türkiye gündeminin siyasi tarafını değil, diğer kısımlarını ortaya koyuyoruz. Mesela dine kafayı yoruyoruz, başka arkadaşım Mersin’deki nükleer santrale gönderme yapıyor. Herkes kendi hayatında merak ettiklerini, iç dünyasında tartıştığı veya etkilendiği durumları ortaya koyuyor. 

Mersin’deki nükleer santral dedin, müzik yaparken kısıtlanıyor hissediyor musunuz? Bir otokontrol mekanizmanız var mı?

Kesinlikle hayır çünkü birçoğu İngilizce bilmiyor. Belki de bu yüzden sadece İngilizce şarkı yapıyoruzdur. Bizim için anlaşılmamak bir dert değil. Biz böyle eğleniyoruz fakat bizi anlayan olursa da mutlu oluyoruz. Mesela şu an röportaj bizim için çok keyifli geçiyor, Yedinci Kıta göndermesini anlamışsın mesela. Anlamayanlardan korkmamıza gerek yok çünkü anlamıyorlar yani.  

Korkusuz olmak lazım, duvarları yıkmak lazım

Sizi diğer birçok gruba göre yurtdışında daha çok görebiliyoruz. Genelde gruplar ilk önce Türkiye’de tanınmaya çalışıp, sonra yurtdışına açılmaya çalışıyor fakat sizde durum böyle değil. Bu durumu neye borçlusunuz? 

Araştırma, doğru planlama ve talep aslında. Ondan sonra ekonomik durumlara bakıyoruz. En son da işten izin alma kısmı geliyor. Aslında durum tam olarak böyle ilerliyor. Yurtdışından talep gelmezse, diğer aşamalar çöp oluyor ama. Bak şöyle bir durum var, yurtdışında çalarsın. Gidersin Romanya’nın bir köyündeki bir festivalde de çalarsın. Mesele bir daha gidebilmek. 

Peki neden single?  

E artık, her şeyde olduğu gibi müzik de çok hızlı tüketiliyor. Tüketim alışkanlığı değişti.  

Son zamanlardaki yerli işleri dinlediğimde, üretimlerin beni tatmin ettiğini açıkça belirtebilirim. Furtherial, Seth Ect misal en çok dinlediğim gruplar… Müzik üretimi ve yerli müzik grupları üzerine fikrinizi merak ediyorum. Siz yerli metal müziği nasıl görüyorsunuz?

Türkiye’den güzel işler çıkıyor bence. Trash gruplar olsa bile, ki pek haz etmiyoruz Trash’ten, Trash’i modernleştirmeye çalışıyorlar. Zaten Furtherial, Başer abi bizim de abimiz yani. Genel olarak bizim gördüğümüz, yerli gruplar bir yerden alırken diğer yerden veriyorlar. Her şey tam olmuyor maalesef. Müzik sadece şarkıdan ibaret değil. Başka elementleri de var. Fotoğraf çekimi, kapak, mix gibi… Bunlardan mutlaka fire verilen durumlar oluyor. Zaten bunları başarılı yapan insanlar sıyrılmayı başarıyor. Gruplar, mix’e para vermiyor, eşe dosta mix yaptırıyor. 

Peki sizce yerli metal müziğinin eksiği nedir?

Bence tembellik dışında hiçbir eksiği yok. Korkusuz olmak lazım, duvarları yıkmak lazım. Para vermiyor kimse hiçbir işe. 

Sert müzik gitarın tonuyla alakalı olmamalı

Müzikte elektronikleşme üzerine konuşalım biraz da. Müziğe elektroniğin eklenmesi hakkındaki düşüncelerinizi merak ediyorum. Sanırım sizden başka, metal tarafında şu an elektronik unsurları bir kısımları pek kullanan yok.  

Elektronik ortamda, bir grup formatındaki tüm enstrümanlar var zaten. Bass, davul vb. Bunu başka bir boyuta taşımak için synth tarzı unsurlar kullandığın zaman, müzik başka bir boyuta taşınmış oluyor. İstediğin duyguyu grup formatını bozmadan verebiliyorsun. O yüzden çok önemli. 

Ters yaklaşım yapalım. Bir popçunun yaptığı müzikte distortion gitar duysak, wow deriz, şaşırır, heyecanlanırız. Ee, abi peki neden biz metal/ rock müziğe elektronik unsurları katınca yadırganıyor? Yeni şeyler abi, yeni şeyler. Farklı şeyler. Bunun yanı sıra, müziğin sertliği konusunda bir şey söylemek istiyoruz; bizce sert müzik gitarın tonuyla alakalı olmamalı, cesaret isteyen işler bence en sert işler. Daha sert bir hareket çünkü başkası hala aynı akorlarda, aynı çizgide devam ediyor. Bu durum aşırı stereotype’leşmiş durumda. Bu bizim de canımızı sıkıyor açıkçası. Yıllar önce “Slipknot’ta turntable olur mu ya?” tartışmasıyla aynı tartışma bu. Ayrıca İsveçli folk metalciler,  koyun çağırmak için kullandıkları enstrümanı müziğe koyuyor bir şey olmuyor. Adam çoban müziği yapıyor hiç sıkıntı yok. Biz elektronik synth koyunca sıkıntı oluyor. 

Bu kadar eleştiren oluyor mu gerçekten? 

Sen ne diyorsun ya, biz pembe tişörtle fotoğraf paylaştık diye ne geyliğimiz kaldı ne ibneliğimiz. İsim vermeyeceğim, bizi mekanlardan banladılar. Biz konser için mekan arıyoruz, konuşuyoruz anlaşıyoruz, mekan sahibi diyor ki “Linç yersiniz, olmaz diyor.”  Bunlar inanılmaz olaylar ya. 

Sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı? 

Konserlere gelin, konserlere gelin ve gelin demek istiyorum ben.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir