Hatasız Tool Olmaz

Comments (0) Albüm, Genel

Tool’un 10.000 days albümü yayınlandığında lisansa dahi başlamamıştım. Albümün çıkacağı haberi yayınlandığı günden, albüm çıkışına kadar her gün MSN’de iletilerle geri sayım yapmıştım. Tool benim için hiçbir zaman bir müzik grubu olmadı. Hayatımda müziğe dair bakışımı değiştiren, müzikle uhrevi bir yolculuk yapılabileceğini de, kompleks yapıların inanılmaz bir harmoni ile üretebileceğini de, müzik ve matematik ilişkisini bambaşka bir noktaya taşınabileceğini de, müzikal üretimlerin popüler müziğin ötesinde, gerçekten sanatsal kaygılar taşıyabileceğini de gösteren yegane bir müzik ‘şeyidir’.

10.000 days albümünden bu yana tam olarak 13 yıl geçti ve bu 13 yıl boyunca çok şey değişti. Bir karşılaştırma olarak ve oldukça subjektif bir yorumla, Guns’n Roses Chinese Democracy ‘i yıllar sonra yayınlandığında küresel olarak acaba bu kadar şey olmuş muydu? Kendi bakış açımla, bence bu kadar şey, bu kadar hızlı değişmemişti. Küreselleşmenin dizginlenememesi ve karanlık yüzü, neoliberal politikaların çıkmaza girmesi gibi temel konular ile birçok amansız veba ile baş başa kaldık. Çok şey değişti sonuç olarak. Misal o zamanlar lisans eğitimime dahi başlamamışken, şu an doktora tezimi bitirmekle meşgulum.

Bu kadar şey yaşanırken, müzik de değişti pek tabii. Çok köklü bir değişim yaşandı müzik alanında. Bu değişimin neler olduğunu şu yazımda dile getirmiştim. Tool’un 13 yıl sonra albüm çıkarması ister istemez, dinleyicideki Tool açlığı ve grubun müzikte dijitalleşme sürecini bu zamana kadar yok sayması ile nedenleriyle albüme dair büyük bir beklenti oluştu. Müzik değişti, peki Tool bu dönüşümde nasıl yer alacaktı? Değişecek miydi, yoksa adeta icat ettiği Tool müziğini devam mı ettirecekti? Ne olacaktı sahi?

İşte bu anlamsız ve büyük  beklentiler bu gibi soruları üretirken, özellikle ülke sınırları içerisinde grubun yeni albümünün değerlendirilirken duygusal yorumlarla ele alınmasına neden oldu. Genellikle albümün farklı mecralarda ‘negatif’ sıfatlarla eleştirildi. Peki albüm hakikaten bu kadar sıkıntılı bir albüm mü? Bence değil, az yukarıda bahsettiğim nedenler albümün ülke sınırları içerisinde biraz haksızca eleştirilmesine neden oldu. Dolayısıyla bu yazı, Fear Inoculum’u grubun en iyi albümü olması gibi bir iddia ile kaleme alınmadı, aksine metin 13 yıl içerisinde Tool’un müziğinde neler değişti, neler değişmedi gibi sorulara cevap verme kaygısı taşımakta.

 Bir ‘problem’ olarak uzun introlar 

Fear Inoculum’u diğer Tool albümlerinden ayıran en belirgin özelliği, ‘aşırı’ uzun introları olsa gerek. Özellikle grubun Türkiye’deki fan’ları en çok bu konuda eleştirdi grubu, hatta grup sanki bu yaklaşımı ilk defa müziklerinde kullanıyorlar gibi bir yaklaşıma da girdiler.  Oysa Tool bu intro’ları hep kulanmıştır. İlk aklıma gelen, The Patient, Parabol, The Patient, Reflection, Right in Two ilk aşamada aklıma parçalar. Unutulmasın, Tool Wings For Marie Part1&2‘da bu introları kullanarak adeta bir ağıt üretmişlerdi. Yani Tool bu uzun intro’ları kullandığında ortaya kötü bir iş çıkarmıyordu ancak bu şarkılar sayı olarak diğer albümlerinde çoğunlukta değildi. Fear Inoculum’da ise bu durum çoğunluğa geçmiş. Pneuma, Invincible, Descending ve Culling Voices introlarıyla dikkat çeken parçalar. Eee tabii uzun giriş pasajları, grubun yaptığı müziğin içeriğindeki agresifliğin görünmemesine neden oluyor. Oysa şarkılar biraz dikkatlice dinlendiğinde, çok da sakin şarkılar değil. Peki bu bir problem mi? Kesinlikle değil. Benim oldukça hoşuma da gitti bu uzun pasajlar, ki bu  introlar sıradan da değil. Hepsi kendi içerisinde farklı denemelere sahip. Culling Voices’ın intro’su bu zamana kadar Tool’un pek de denemediği bir intro modeli ve bu parça benim oldukça hoşuma gitti. En azından yeniyi aramaya devam ediyorlar.

 Olgunlaşan Bir Müzik 

Albüme getiren bir diğer eleştiri ise tahmin edeceğiniz gibi, parçalardaki agresifliğin daha az bir şekilde hissedilmesi üzerine. Maynard’ın vokalinin soft’laştığı ise bir diğer getirilen eleştiri. Ancak şu var ki, Maynard’ın vokalindeki soft’luk zaten 10.000 days albümünden bu yana geçerli olan bir süreçti. Yeni değil. Fear Inoculum‘da bu vokal yaklaşımı zirve yapmış. Bence bu durum bir problem değil. Hatta çoğu rock grubunda görülen genel bir temadır da aslında, belli bir yaştan sonra rock vokalleri daha soft vokal denemeleri yapıyor. Bu fiziksel yaşlılığın getirdiği bir süreç olduğu kadar, aynı zamanda yine zihinsel olgunluğa erişmenin de bir sonucu olabilir. Grup üyelerinin yaşları artık kemale erdi. Eski agresif günlerinden uzaklaşmaları normal. Bunun yanı sıra, albümde 7empest adlı bir şarkı var ki, agresif parça arayanlar için çoğu unsuru da sunuyor. Hatta Tool tarihinin en güzel şarkılardan biri bu şarkı. Aenima zamanlarından fırlayan, Adam, Justin ve Danny’nin adeta şov yaptı bir parça. 15 dakikanın dinlerken nasıl geçtiğini adeta unutuyorsunuz.

Albümün diğer albümlerden farklılaştığı bir diğer nokta ise, albüm kayıtlarının temizliği ve Justin’in o duymaya alışık olduğumuz bass partisyonlarının eskisi gibi baskın bir şekilde duyamamamız. Tool’un galiba bu zamana kadar ki, en temiz albüm kaydı Fear Inoculum‘da yer almış. Oysa Tool’un diğer albüm kayıtlarına baktığımızda, kirliliğin temel prensip olduğunu söylemek mümkün. Bu da biraz biz Tool fanilerini azıcık üzdü, ancak dert değil. İyi bir kayıtla Tool dinlemek de kendi içinde oldukça iyi. Dediğim gibi Justin biraz geri planda kalmış kayıtlarda, ancak bu sefer de Danny Carey hiç olmadığı kadar ön plana çıkmış. Bu durum, çoğu yorumda albümü kurtaran kişinin Danny değerlendirmesine kadar gitmiş. Kayıtların temizliği ister istemez Danny ve Adam Jones’u biraz daha ön plana çıkmasına neden olmuş. Adam Jones‘un gitar melodileri parçalarda  genellikle Lateralus ve 10.000 Days tonuna yakın.

 Nereden çıktı bu 7? 

Albümün White Board’u. Her 7 ile dolu maşallah.

Ancak bu albümün öyle bir özelliği var ki, diğer albümlerde bu kadar belirgin olmayan bir şeydi bu. O da ahenk, harmoni. Bu harmoninin temel kodu ise, Matematikten beslenmekten hiç çekinmeyen Tool’un 7 rakamıyla kurduğu ilişkide gizli. Adam Jones yazdığı riff’leri saydığında genellikle 7 sayısına denk geldiğini belirtmiş. Albüm ise yine 7 şarkıdan oluşmakta. Albümdeki birçok ritim ve poliritim 7/4 ya da 7/3‘lük . Maynard da albümdeki şarkıların liriklerindeki temel belirleyicinin 7 rakamıyla oluştuğunu belirtmiş ve tüm bu olanların  bilinçli olarak yapılmadığını da belirtmiştler. Grubun böyle işleri çok vardır ve bilinçli birer tercihtir. Bu albümde ise şans eseri ortaya çıkan bir durum. İşte bu şans eseri hal albümdeki belirttiğim, ahengin de temeli olsa gerek. Bu vesileyle 7empest’in adının da neden bu şekilde olduğu anlaşılmıştır diye düşünüyoru.

 Kızgınlıklar Geçtiğinde Bu Albümü Bir Dinlesek 

Fear Inoculum kuşkusuz Tool’un diskografisindeki en iyi albüm değil. Zaten grup da her anını, her saniyesini birlikte geçiren kişilerden oluşmuyor. Zaten 2016’dan bu yana albüme dair açıklamaları da hep bu yöndeydi. Bu albümde en iyi albümümüzü yapalım gibi bir iddiaya da sahip olmadılar.  Fear Inoculum 13 yıl sonra, hadi artık bir albüm mü yapsak diyerek bir araya geldiklerinde ortaya çıkan bir iş. Bunun yanı sıra, 2006’da bıraktıkları gibi bir yer küre ya da müzik dünyası da yok. 13 yıllık Tool hasreti dinleyicilerde beklentiyi hem çok artırdı, hem de bir tür kızgınlık da üretti. Çoğu zaman “neredesiniz be?” derken bulduk kendimizi. Üstelik Spotify gibi mecralarla da anlamsız bir savaşa girdiler. Dağda, çimende, bayırda doğru düzgün dinleyemedik de. Hatasız Tool olmaz dostlar.

Dolayısıyla hasret, özlem, kızgınlık her şey iç içe girdi Fear Inoculum öncesinde. Bu his karmaşası özellikle Türkiye’de albümün biraz duygusal olarak değerlendirilmesine yol açtı. Oysa albüm o kadar da ‘kötü’ bir albüm değil, hatta bana sorarsanız Tool diskografisinin en iyi 3. albümü. Ortaya çıkan iş objektif olarak değerlendirildiğinde ise, Tool’un bu zamana kadar ki en olgun işi. Hele şu kızgınlık ya da kırgınlık biraz azalsın, albümün değeri zamanla anlaşılacaktır.

 

 

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir