Bundan birkaç yıl önce şöyle bir yazı yazmıştım. Yazım genel anlamda müziğin dijital halini ele alıyordu çünkü dijitalleşme müziğin üretim süreçlerinin çoğu aktörünü doğrudan etkiliyor. Yeni ağlar, yeni distribüsyon kanalları ve dahası… Yazımın çıkış noktası geleneksel anlamda müzik aktörlerinin dijitalle ilişkisi üzerineydi.
Ancak geçtiğimiz aylarda benim de hayalini kuramadığım bir şey oldu. Ankara’da yaşayan bir kadın, muhtemelen kendi evinde yaptığı kayıtları Youtube üzerinden yayınlamaya başladı. Bu kayıtlar genellikle Türkiye’de bir dönem popüler olmuş kayıtların, synthesizer üzerinden yeniden ele alınmasından oluşuyordu. Bu cover’lar bir anda viralleşmeye başladı ve dinleyiciler Lin Pesto adlı karakterin dünyasına girmeye başladı. Benim derdim size bu dünyayı anlatmak ve geçmişte yazdığım yazının eksik bir yanını ortaya çıkarmak üzerinedir.
Lin Pesto Neden Viralleşmiş Olabilir?
Lin Pesto’nun kayıtlarının viralleşmesinin önemli nedenlerinden biri, dergi içerisinde de çokça konuştuğumuz cover meselesi aslında. Burada Lin Pesto’yu asla cover yaptığı için küçümsemiyorum ki; kendisi de muhtemelen bu noktalara geleceğini tahmin etmeden bu çalışmaları yapıyordu. Hedef, strateji, taktik gibi promosyonel dokunuşlar yoktu üretim sürecinde.
Sadece Lin Pesto için değil, müzikle aşina olan çoğu kişi için Lin Pesto hazırlıksız bir işti. Lin Pesto beklemediğimiz yerden vurdu bizi . Cover meselesi sadece Türkiye’de değil, dünya genelinde insanların ilgisini çeken bir durum. Ancak cover dediğimiz hikayede, Lin Pesto’nun bir istisnai durumu var bana kalırsa. Kendisi coverlarını ‘standart’ bir şekilde yapmıyor. Genelde cover dediğimiz şey, bir şarkının farklı enstrümanlarla, lokal duyarlıklar üzerinden yorumlanmasıyla hayat bulması üzerinedir. Bir klişedir bu. Biraz da kolay olan.
Lin Pesto’nun farklılaştığı nokta ise bu formülün dışında olması. Evet, Lin Pesto yine bir dönemin popüler şarkılarını ele alıyor ancak ortaya çıkan üretim, o popüler şarkıların yeniden üretiminin aksine bir tür yapı sökümü bana kalırsa. Yani şarkının üretildiği müzikal bağlamdan koparılarak, bambaşka bir bağlamda ele alınması. Yani şarkıların kimyasının değiştirilmesi üzerineydi.
Biraz alakasız olacak ama son dönemlerde cover işinde, şarkının ruhunu tamamen değiştirerek ortaya çıkaran iş A Perfect Circle’ın Imagine yorumudur. Elbette Lin Pesto bir A Perfect Circle’ın işi kadar müzikal anlamda doyurucu değil ancak yine de basit bir formül üzerinden gitmemişti.
Lin Pesto eski popüler şarkıları synth pop sularına iterek, adeta şarkıların kimyasını bozmayı seçmiş. Nağmeli vokallerin aksine soluk bir vokal, ana şarkının ‘sıcak’ melodisinden ziyade, soğuk ve tekrara dayalı melodiler… İnsanların ilgisini çeken de tam olarak buydu çünkü 2010’dan bu yana gelişen popüler müziğe alternatif yeni yerli sahnenin temel dinamikleri, nağmeli vokaller, sıcak melodiler değildi. Aksine daha Batı temelli bir müzikti. Dolayısıyla Lin Pesto insanların ilgisini kendisinin de tahmin edemeyeceği şekilde çekti.
Küçük bir odada yapılan besteler
Dediğim gibi Lin Pesto’nun şarkıları müzikal anlamda bence çok doyurucu değil. Düzenlemeleri daha belirgin ve kendine has olmalı. Ancak mevcut üretimleri bana başka bir şeyi fısıldıyor. Lin Pesto bu kayıtları muhtemelen Ankara’daki küçük odasında kaydetmişti çünkü dijital araçlar müzik üretimini eve kadar indirgeyebiliyordu. İnsanlar artık evde şarkılarını üretebiliyor. Garageband’i kullanarak ilk ‘bestemi’ yarım saat içinde yapmıştım ve o bestemi yaparken sadece bilgisayarım ve kulaklığım vardı. Enstrüman kullanımına dair herhangi bir fikrim yoktu.
Benzer bir durum olarak, Lin Pesto viralleştikten sonra canlı dinleyecek miyiz seni sorularına karşılık olarak açıkça “ee ben sahnede çalmaya henüz hazır değilim” gibi bir cümle kurmuştu. İşte bu cümle oldukça önemli bir noktada duruyor çünkü geçmişte yazdığım yazının ve dijital üzerine düşünceler üreten çoğu kişinin kaçırdığı nokta tam da burada yer alıyor. Dijital araçlarla enstrüman çalma gereksinimi dahi ortadan kalkıyordu. Ancak bu durum ise; aslında gün yüzünde olan bir ikilemin daha da belirginleşmesine neden oluyor.
Bir İkilem: Müziğin demokratikleşmesi ya da özünün yitirilmesi
Müzik tarihi uzun bir süreci kapsıyor. Bülent Somay ile yaptığımız röportajda, Somay müzik ile ilişkimizi anne karnına kadar götürüyordu. Tarihsel olarak ise mağara duvarlarına kadar gidiyordu bu süreç. Dolayısıyla müzik üzerine cümle kurmak zor olsa da, modern anlamda müzik üretimine baktığımızda müzik araçlarının genellikle kapital ve sahiplilik üzerinden ortaya çıktığını görüyoruz. Kayıt şirketleri, onların distribüsyon ağları, promosyon ve dahası. Dolayısıyla dijital araçların varlığı, müzik üretimini eve kadar indirerek, üretimi ‘elitlerin’- burada elitler kapitale sahip olan kitledir- elinden alarak demokratik bir zemine indirgedi. Ancak ve ancak, bu tez aynı zamanda anti-tezini de üretiyor.
Adorno modern anlamda müzik üretimi üzerine çok keskin cümleler kurmuştur. Ona göre müzik modernleşerek bir meta haline gelmiştir, yani tüketim unsuru haline gelmiştir. Modern müzik kayıt stüdyolarında, canlı şovlarla özünden kopmuştur. Adorno’ya göre insanlar artık müziğe değil, sese aşinadır (Şu ana kadar sadece kulaklıklara 6.000 TL’ye yakın bir meblağ ödemiş bir insan olarak çok haklı görüyorum bu yorumu, ama yine olsa yine öderim 🙂 ). Hatta ve hatta Adorno gerçek anlamda son müzisyen olarak Bach’ı görüyor. Çok iddialı bir yorum olsa da aslında Adorno’nun demek istediği şu: Modern müzikte, müziğin özü önemli değildir, müziğin bir paket halinde sunulup satılmasıdır önemli olan.
Ee benim yaptığım ‘beste’ ya da Lin Pesto’nun varlığı tam da bu ikilemin ortaya çıkardığı bir durum. Dijital araçlar artık müzisyenin en temel unsurlarından biri olan enstrüman kullanımını dahi geri plana atabilirken, aynı zamanda herkese de üretim imkanı sunuyor. Yani modern anlamda elitlerin ürettiği zincirden dışarı da çıkabiliyorsunuz. En azından başınızda gitarın sesini kıs diyen bir prodüktör ya da bir plak şirketi yok. Müzisyenler görece de olsa daha bağımsız. Ancak yine de büyük bir ikilem söz konusu.
Lin Pesto Neydi? Müzisyen ya da Dijital Müzik Üreticisi
Lin Pesto bu ikilemin tam ortasında yer alıyor. Hatta haksızlık etmeyeyim, müziğin demokratikleşmesine daha yakın bir noktada yer alıyor diyebilirim. Belki de kendisinin hikayesi gelecekteki müzik üretimine dair önemli ipuçları da içeriyor olabilir. Bu nedenle Lin Pesto gibi yeni nesil müzisyenleri/dijital müzik üreticisi muhtemelen önümüzdeki günlerde çok sayıda göreceğiz. En azından buna hazırlıklı olmakta fayda var.
Bunun yanı sıra, kişisel olarak Lin Pesto’nun müziği benim için halen çok çekici değil, biraz daha komplike hale gelmesi gerek. Ancak Lin Pesto öyle bir noktada yer alıyor ki; yaptığı müziği eleştiremiyorum çünkü böylesine bir duruma ben ilk defa şahit oluyorum.
Edit: Lin Pesto’nun hikâyesi Lorde’nin ya da Clap Your Hands Say Yeah’inkinden çok farklı.