Geçtiğimiz senenin kasım ayı sonlarında gazetelerde şöyle bir haber çıktı: “Ünlü trompet virtüözü Ibrahim Maalouf, 2013 yılında stüdyosunda 14 yaşındaki bir kız çocuğunu taciz ettiği gerekçesiyle dört ay ertelemeli hapis ve 20 bin avro para cezasına çarptırıldı”. Bu durum 2015 yılında çıkardığı “Black & Red Light” albümünü ailesindeki kadınlara adayan ve hatta albüme bonus şarkı olarak Beyonce’nin “Run the World (Girls)” coverını ekleyen birisi için pek de normal değil. Sanatçı iddiaları reddetse de söz konusu durumun sonuçlarıyla bir süredir yüzleşiyor.
Ibrahim Maalouf, -farklı jenerasyonlara ait olsalar da- bir diğer Kuzey Afrika kökenli sanatçı Dhafer Youssef ile birlikte Türkiye’de bilinen, sevilen ve sık sık burayı ziyaret eden iki erkek sanatçıdan biri. Bu arada belirtmeden edemeyeceğim, Dhafer Youssef’in Hüsnü Şenlendirici ve Aytaç Doğan ile İzmir Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde 2013 senesinde verdiği konser gerçekten çok güzel ve tamamı Youtube’da mevcut:
Ibrahim Maalouf’a ve sanatçı geleneği olan Maalouf ailesine dönecek olursak, amcası ülkemizde de çok sevilen Amin Maalouf. Babası trompet sanatçısı, annesi piyanist. Ek bir bilgi olarak, Ibrahim Maalouf’un sahnede kullandığı mikro tonal trompet babasının icadı. Kariyeri de 2010 sonrasında “genç yetenek” olarak lanse edilmesinin ardından yükselişe geçti ve parladı. Bunda etkilendiği türlerin çeşitliliğinin ve yaratıcılığının fazla olması etkili olsa da albüm bazlı ve dönem dönem değişen bir kitleye hitap ettiğini söyleyebiliriz.
En bilinen ve dinlenen eseri Doubts 2, 2012 yılında çıkan Wind albümünün parlayan eseri ki albümün geneli oldukça güzeldi. Hatta bir noktada albümün, Pink Floyd’un “Dark Side of the Moon” albümü gibi, “birkaç şarkı yerine albümün tamamının dinlenmesi gereken albümler” kategorisinde olduğunu da söyleyebilirim. Şahsi kanaatim, aynı albümdeki “Doubts” ve “Quesitons & Answers” eserlerinin daha güzel olduğu yönünde.
Yine de -yine kişisel bir görüş olarak- en güzel albümü bir sene sonrasında çıkardığı “Illusions” albümü ve en güzel şarkısı da “True Sorry” diye düşünüyorum. Söz konusu şarkının introsunda -ki özellikle gece geç saate kadar çalışmam gerekmişse hafif karanlık bir ortamda yalnız başıma dinlemeyi tercih ederim- insana bütün başarı/başarısızlıklarını hatırlatan, hayatın kişiye getirdiği/götürdüklerini hissettiren bir gücü var. Bir nevi kişisel Z raporu da diyebiliriz.
Yeni single’a gelecek olursak, açıkçası “Black & Red Light” albümünden bu yana sevdiğim çizgiden uzaklaşmış olsa da en az iki güzel albüm yapmış caz orijinli sanatçıdan vazgeçmek kolay olmuyor. Norah Jones’tan uzun yıllar vazgeçmeyerek bunu deneyimlemiş biri olarak Ibrahim Maalouf’un her albümünü dinledim. Ancak son single’ı Happy, ki single’a ait albüm (S3NS) 27 Eylül’de geliyor, pek başarılı değil. Bu noktada sanatçı, kendisini isminden dolayı dinlememizi istiyormuş gibi bir izlenim edindim, tıpkı Norah Jones’un Lily Allen özentisi olan 2012 yılı yapımı “Little Broken Hearts” albümünde olduğu gibi. Dekatlar atlayan MFÖ bile (MFÖ bile diyorum çünkü kendileri 7-8 sanatçı ömrüne sığabilecek kadar hit sahibi bir gruptur) “Kendi Kendine” albümündeki “Beyaz Sayfa” ve “Aşkın Kenarından” şarkıları ile orijinindeki duyguyu farklı nesillere farklı yorumlarla tekrar tekrar iletirken -ve bunu açıkhava konserlerindeki şarkı aralarında açıkça dile getirirken- Ibrahim Maalouf kendisini ifade etmek adına pek bir girişimde bulunmuyor gibi. Türkiye piyasasının deneyimli müşterileri olarak, satması için yapılan albümlerin akıbetinin nasıl olduğunu gayet iyi biliyoruz. Bozulan imajını toparlamak ve takipçi sayısını arttırmak amacıyla Instagram’a sponsorlu içerik sağlayan ve görünüşe göre yine bu minvalde, kariyerine başladığı orijinden uzakta bir albüm çıkarmak üzere olan Maalouf’un bunu nasıl başaracağını zaman gösterecek. Yine de kaybolan duygu bütünlüğünü soluk ekranlardaki insan sayısını ifade eden rakamlarda aramak, müziğin kendisine ihanet olduğu kadar, başarıya ulaşmayacak nafile bir çaba gibi geliyor bana.