Senin Festivalin vs. Benim Festivalim

Comments (0) Genel

Geçtiğimiz günlerde Anıl Aba’nın MilyonFest’e dair yazdığı yazı ile Türkiye’de müzik festivallerine dair de tartışmalar başlamış oldu. Aba’nın yazısına Serkan Fidan’dan bir cevap geldi, son olarak ise dün Tantana Records konu üzerine bir açıklama yaptı. Ayrıca geçtiğimiz aylarda Bant Mag müzik festivalleri üzerine bir dosya hazırlamıştı.

 Müziğe Artan İlgi ve Kültür Endüstrisinin Değişimi 

Konuya gelmeden önce bu tartışmaların neden çıktığına dair kafa yormak gerektiğini düşünüyorum. Türkiye’de boş zamanın tüketiminde büyük bir değişim yaşanıyor. Futbolun aşırı siyasallaşması nedeniyle insanlar ve özellikle gençler ilgilerini futboldan müziğe yönlendirmeye başladı.

Artık futbol ya da fanatizm değil, daha birleştirici bir unsur olan müzik ön planda, çünkü son seçimlerde de görüldüğü gibi toplum kutuplaştırıcı siyasi dilden fazlasıyla dertliydi ve alt yapı politikaları- biz yol yaptık, hastane açtık- artık toplum nezdinde işe yaramıyordu.

Dolayısıyla toplumun beklentileri, kutuplaştırıcı dilin artık bir şekilde son bulunması ve devlet politikalarının fiziki alt yapı üretiminin ötesine çıkmasıydı. Kutuplaşma dilinden sıkılan gençler, aradıklarını müzikte bulmuş oldu. Ne de olsa müzik hem henüz siyasallaşmamıştı, hem de ayrışmadan ziyade birleştirici bir sosyal işleve sahipti. Müziğe artan sosyal ilgi, aynı zamanda müziğin ekonomik işlem hacminin de artışı haline geliyordu.

Değişim bana sorarsanız, 2014’te başladı. Artan otoriterleşme, kutuplaştırıcı dil, artan siyasallaştırma ve birbiri ardına patlayan bombalar Türkiye’de kültür endüstrisinde büyük bir değişime de göz kırpıyordu. 140 journos’un, “değişen eğlence endüstrisi ” adlı mini belgeselinde bu konu çok güzel bir şekilde ele alınmıştı.

Bu belgeselin en değerli çıktılarından biri, merkezi müzik kültürünün bombalardan sonra Türkiye’ye yayılmasına dairdi. Gerçekten, özelikle 2015’ten sonra birçok müzik festivali ülkenin farklı bölgelerinde organize edilmeye başlandı. Bozcaada Caz Festivali, Cappadox, Kaş Caz Festivali, MilyonFest ilk çırpıda aklıma gelenler.

 Ne bu tantana şimdi? 

Evet, var. Müziğin merkezi bağlamından kopuşu, müziğin Anadolu’ya yayılmasıyla sonuçlandı. Bu aynı zamanda büyük bir işletme fırsatını da barındırıyordu. Yani Anadolu’da yapılacak müzik organizasyonları orada yaşayan ya da metropol ile kısıtlı bir iletişimi olan gençlerin büyük ilgisini çekecekti.

Bunu sanırım ilk görenlerden biri MilyonFest ekibi oldu ve yatırımını buraya aktardı. İyi kötü, hem maddi kazanç elde etti hem de yıllardan bu yana göz ardı edilen Anadolu’daki gençler, yine iyi kötü bir müzik kültürü ile tanışmış oldu. Burada da herhangi bir sıkıntı yok. Serbest piyasa ekonomisi içerisinde yaşıyoruz ne de olsa.

Ancak artan ilgi, bir anda müzikte farklı tartışmaların doğmasına ya da yaşanmasına neden oldu. Rapçiler bir tarafta, bu festival tartışması bir tarafta; bitmiyor agresif cümleler. Ancak bu tartışmaların, pratiğinde “hasır altı edilen konular tartışılsın” ya da “bağımsız müzik şöyle gelişsin” naifliğinden uzak olduğunu da belirtmek isterim.

Dinleyicinin uzak kaldığı tartışmalarda tüm cümleler “pastadan bir şekilde pay kapmaya” çıkıyor. Ben müzik dünyasından daha naif bir tartışma ortamı beklerdim, hiç öyle değilmiş. Festivaller üzerine kurulan cümlelerde yaşanan mevzuyu tam olarak anlamadığımı açık bir şekilde dile getirmek istiyorum.

 Sıkıntı Etik Kaygılar (mı?) 

Sıkıntı sanırım Milyon Fest’in iş yapma biçimlerindeki ‘etik’ kaygılar. Sanırım diyorum, çünkü cümleler o kadar üstü kapalı bir şekilde kuruluyor ki;  yani neyin paylaşılıp paylaşılamadığını tam olarak anlamadım, anlayamıyorum. Tüm metinlerde üstü kapalı bir dil var.

Dolayısıyla, tartışma etik iş yapma biçimleri içerisinde tartışılacaksa metinlerde konu daha açıklayıcı bir tavırda olmalı.  Gün sonunda biz neyi tartışıyoruz şimdi derken buluyorum kendimi çoğu zaman. Hatta daha önemli bir soru, dinleyiciler olarak biz bu tartışmanın neresindeyiz? Neden tartışma içerisindeyiz?

Fotoğraf: Emre DurmuşEğer sadece bu özelde konuşuluyorsa da, ortada beklediğimizden çok daha fazla çıkar vardır. Müziğe artan ilgi ve sonucunda müziğin ekonomik tüketimin artışı, ister istemez müzikteki çıkar çatışmalarını da artırdı, artırır da. Kapitalin konu olduğu tüm mefhumlarda, çıkar çatışmaları yaşanır.

Hele bu miktar artarak devam ediyorsa, bu tartışmalar daha da alevlenir. Yıllar önce futbolda da böyle tartışmalar yaşanırdı, şimdi bu durum müziğe kaydı. Kapitalin kirli dünyası müzik tarafını da ele geçiriyor maalesef. Ancak ülkenin temel bir durumu olan vasatlığı da yanında getirerek…

   Sonuca Gelirken: Bir Kültür Politikasına Ne Canlar Gidiyor ya Rab! 

Sona gelirken, bu yazının üç temel iddiası ve cevabı var. Bunlardan ilki müziğe artan ilgi ve pazar payının artması. Bu ilginin sonucunda ise müzik kültürünün tek bir merkezden değil, birden fazla merkezden üretime geçmesi. Dolayısıyla bu festival dalgası bir anda oluşmadı. Sosyal bir sürecin sonucu.

Özellikle kültür politikalarının iktidar tarafından yıllarca hasır edilmesiyle de bu durum bugünkü çıkar çatışmasını ortaya çıkardı. Müzik tarafındaki farklı tartışmaların temelinde de pastadan daha fazla pay kapmaktan fazlası yok. Devletin bu alanı düzenleyememesi -kısıtlasın anlamı çıkmıyor elbette-  kültür alanında yıllardan bu yana düzenli tek bir politikamızın dahi olmaması, meydanı boş bulan sektörel aktörlerin bu alan içerisinde ‘etik’ iş çizgisinden uzaklaşarak at koşturmasına neden oluyor.

Festivaller üzerine yapılan tartışmalar iki gün içerisinde “Senin Festivalin vs. Benim Festivalim” kapışmasına döndü bile… İnanılmaz bir şey şu durum! 2000’li yılların ortasından itibaren aşina olmaya başladığım müzik sektöründe böylesine tartışmaların yaşandığını hiç görmemiştim. Olmazdı da…

Entelektüelinden sıradanına vasatlık her yerde karşımıza çıkıyor. Ülkedeki kutuplaşma ortamı her şeyi maalesef etkiliyor. Müzik birleştirici bir güç olarak literatürde yer alırken, bizde yaklaşık 2-3 ay içerisinde ayrışmaların bir parçası haline geldi. İnanılmaz hakikaten.

Bugün festival mevhumu sadece MilyonFest vakasına indirgenmeyecek kadar da karmaşık bir konu. Bu konu hakkında ne devlet üstüne düşeni yapıyor, ne de diğer aktörler. Herkes artan pastadan bir şeyleri kapma derdinde. Ee konu çıkar olunca da sesler fazlasıyla agresifleşiyor. Eğer bu konu tartışılacaksa sadece birkaç özne üzerinden değil, sektörün farklı paydaşlarının bir araya gelerek ortaya bir politika önerisi koymasıyla sonuçlanacaktır. En azından benim aklıma başka bir cevap gelmiyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir